Frank Lloyd Wright gibi efsane mimarların inşa ettiği çok orijinal yapılar da pek güzel. Üzüm bağlarının ortasındaki taş evler var sonra. Uçaktan evler. Gemiden evler. Trenden evler. Çadır evler. Buzdan evler. Kumdan evler. Ağaçtan evler. Dev bir deniz kabuğunu andıran çok zarif tasarımlı evler. Hobbitler için yapılmış ve Yüzüklerin Efendisi’nden fırlamış gibi görünen evler. Aralarında perili evler olduğu söylenenler bile var. Seçenekler sınırsız...


Şahsen rengârenk döşenmiş çingene karavanına bayıldım. Galiba, gördüklerimin hepsine bayıldım. Fiyatlara gelince, 100 liraya da var, 5000 liraya ya da daha üstüne de. Seçtiğiniz yere göre değişiyor. Ve fiyat kaç olursa olsun buna kahvaltı dahil.


“193 ülkede 270 bin evimiz var!”

Sözünü ettiğim katalog Airbnb’ye ait. Airbnb, bir seyahat sitesi. Adını uzun süredir duyuyordum. Son iki yılda bu site sayısız önemli ödül kazanmıştı. The New York Times başta olmak üzere büyük gazeteler uzun uzun bu siteden söz ediyordu. Ekonomi dergilerine göre, “paylaşım ekonomisi” adı verilen yepyeni bir modelin öncüsüydü. Sonunda Türkiye’yle çalışmaya başladıklarını öğrenince, şirketin kurucularını aramaya ve başarılarının ardında nelerin yattığını sormaya karar verdim. Brian Chesky ve Joe Gebbia. İkisi de henüz 27 yaşında. Ve ne oldu biliyor musunuz? Şirketin iletişim direktörü Christopher Lukezic’i bir günlüğüne röportaj için İstanbul’a gönderdiler. İşte anlattıkları...


Her şey tam olarak nasıl başladı?

Hikâyemiz matrak. Airbnb’nin kurucularının ikisi de tasarımcı. Mezun olduktan hemen sonra San Francisco’ya giderek bir tasarım firmasında çalışmaya başlamışlar. Yıl 2008. Birkaç hafta sonra şehirde dev bir tasarım kongresi düzenlenecekmiş. Uluslararası bir kongreymiş ve talep fazlası yüzünden otellerde yer ayırtmak imkânsızmış. Firma olarak davet ettikleri konuklara kalacak yer bulamayınca, bizim iki patron, “En iyisi konuklarımızı kendi evlerimizde ağırlayalım. Yatacak yer ve kahvaltı bizden olsun, karşılığında da belirli bir ücret alalım” diye düşünmüşler. Nasılsa, ikisinin evinde de tatil zamanlarında kullanmak üzere birer şişme yatak varmış!


Parlak fikirmiş hakikaten...

Tabii, şehirdeki bütün arkadaşlarını arayıp onlardan evlerine birkaç günlüğüne konuk alıp alamayacaklarını da sormuşlar. Sonra da basit bir blog açarak davetlilerin kalabileceği dairelerin fotoğraflarını çekmiş, birkaç da temel bilgi eklemişler. Adına da Airbnb demişler.


Ne anlama geliyor?

Airbed and Breakfast’ın kısaltılmış hali. Şişme yatak ve kahvaltı!


Aradan 3-4 yıl geçti ve şimdi bundan çok daha fazlasını yapıyorsunuz... Sitenize de basit bir blog demek imkânsız. Biraz anlatır mısınız?

Oda kiralama sistemi hâlâ sevdiğimiz bir şey. Gittiğiniz her şehirde çok ucuza kalabiliyorsunuz. Üstelik bir şişe suya 10-15 dolar ödemek zorunda kalmıyorsunuz. Bir de tabii başlı başına ev kiraladığımız kısım var ki o artık işimizin çok daha büyük bir bölümünü oluşturuyor.


İşinizin ne kadar büyük olduğunu anlamamız için bana birkaç rakam verir misiniz?

193 ülkede 270 bin evimiz var. Sadece Türkiye’deki evlerimizin sayısı 35 bini geçti. Her gece bizim aracılığımızla dünyanın birçok yerinde toplam 60 bin kişi kalıyor. Bu inanılmaz bir şey. Orta ölçekli bir Avrupa şehrini yönetir gibiyiz. Bu yılbaşı için ayırtılan yerler şu anda 150 binden fazla.


Çalışanlara tatil mecburi...

Peki güvenilirliği nasıl sağlıyorsunuz? Yani ben tuttuğum evin sahibi tarafından kazıklanmayacağıma yahut başıma kötü bir şey gelmeyeceğine nasıl emin olabilirim?

Ev sahibinin de sizden emin olması gerekir. Ama bütün bunları baştan düşündük ve tüm önlemleri aldık. Diyelim ki siteyi inceleyerek Tokyo’da 4 gün kalacağınız bir ev kiraladınız. Ücreti ev sahibine değil bize ödüyorsunuz. Biz de iki gün bekliyor ve ev sahibine ödemeyi, sizin kaldığınız yerden memnun olup olmadığınızı öğrendikten sonra yapıyoruz. Şikâyetçi olduğunuz en küçük bir ayrıntı varsa bize bildiriyorsunuz, anında sizin standartlarınıza uygun başka bir yer buluyoruz. Bunun gibi 40 değişik güvenlik önlemimiz var.


Duydum ki sizin patronlardan biri de evini kapatmış ve bir yıldır bu şekilde yaşıyormuş.

Evet öyle. Çünkü çok seyahat ediyorlar. Aslında şirket politikası gereği yüzlerce çalışanımızın her biri iş seyahatlerinde bu sistemi kullanıyor. Tatillere karışamayız ama üç ayda bir herkese bizim için seyahat etsinler diye 500 dolar ikramiye öderiz. Nereye isterlerse gidebilirler, yeter ki döndüklerinde deneyimlerini paylaşsınlar. Deneyim paylaşımı, işimizi kusursuz sürdürmemiz bakımından çok önemli.


Deneyim paylaşımıyla neyi kastediyorsunuz?

Bugüne kadar mekân bulmakta zorlanmadık. Seyahat şirketi olmanın kendine has bir takım avantajları var. Size dünyanın her yanından insanlar geliyor. Başlangıçta en çok San Fransisco’ya geliyorlardı. Dolayısıyla kiraladığımız evler çoğunlukla buradaydı.Mekân yelpazemiz, deneyim aktarımı yoluyla genişledi. İnsanlar karşılaştıkları şeyden o kadar memnun oldular ki ülkelerine döndüklerinde kendi evlerini de bizim sisteme dahil etmeye karar verdiler. Bu şekilde çok kısa sürede uluslararası bir organizasyon haline geldik.


Portfolyonuzu inceledim. Hakikaten şaşırtıcı mekânlar var. Uçaklar, adalar, şatolar... Bunları nasıl buluyorsunuz?

Başta dünyayı dolaşırken mekân da bakıyorduk ama artık ev sahipleri bize geliyor. İlkelerimiz var tabii.Mesela evlerin fotoğraflarını mutlaka bizim fotoğrafçılarımız çekiyor. Dolayısıyla fotoğrafta ne görüyorsanız, onu buluyorsunuz.


Her ülkede fotoğrafçınız mı var?

İzlanda’dan Yeni Zelanda’ya 4000 küsur fotoğrafçıyla çalışıyoruz. Bilgi için: airbnb.com.tr ve akıllı telefonlar için Airbnb uygulaması.


Şatoda kalmak kaça patlar?

Tatilde tarihi bir şatoda kalmak istersem, buna param yeter mi?

Siz karar verin; 3000 lira ödemeniz de gerekebilir, 200-300 liralık küçük şatolar da bulabiliriz. Sonuçta her durumda muadillerine göre ucuz. Ayrıca gecede 100 lira ödeyerek de şahane bir evde kalmanız mümkün.


Oteller nasıl tepki gösteriyor size?

Onları bilmiyorum ama insanlar aşırı üretimin aşırı tüketime yol açtığını yeni idrak ediyor. İşin kötüsü aşırı üretimin bireyleri mutlu edeceği hiç garanti değil. İstanbul’u ele alalım. Olağanüstü güzel bir şehir. Bence buraya daha fazla otel dikmeye hiç gerek yok. Çünkü zaten hiç kimse başka bir yere otel görmek için gitmiyor. Şehrin havasını solumak, yerel insanlarla iletişim halinde olmak ve sadece oraya has şeyleri tanımak istiyorlar. Ayrıca gelirin şehre dağılması da iyi bir şey. Zira oteller genellikle sadece turistik bölgelerde yoğunlaşıyor, bizim sistemdeyse para her yere eşit dağılıyor. En basiti kaldığım evin yakınındaki bakkaldan, manavdan alışveriş ediyorum. Yani bundan tüm ekonomi faydalanıyor.


Haber: Gülenay Börekçi

Facebook Yorumları

YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.