Tam da Heredot tarihinde yazdığı gibi, İonlar kentlerini bizim yeryüzünde bildiğimiz en güzel gökyüzü altında ve en güzel iklimde kurmuşlardır. İki sene önceki bir şiirimi buldum tam da bu yazıyı hazırlarken, tüm içerik değişti...


On beş sene önce daha güzeldi buralar

Yüz senelik binalar seksen beş yaşındaydı o zaman

Şimdi yüz senelikmiş gibi görünen üç beş senelik binalar dolu her taraf

O zamanki sakız ağaçları yaşlandı şimdi

Kurabiyenin kokuları aynı ama hala

On beş sene önce yaşandı aşkların en güzeli burada


Yatıyorum kumsalda denize doğru, erken geldim kalabalık olmadan

Dalgalar ayılmaya çalışıyor, iki geliyor üç gelmiyor ayak uçlarıma

Güneş çıktı uykudan, ittiriyor palmiyelerin dallarını

Yer açın geliyorum dercesine, bugün bir başka parlamalıyım

Aşk var bugün buralarda, kokusunu alıyorum

Suratıma kum tanecikleri çarpıyor birden çıplak ayak sesleriyle beraber

Gözlerimi hafif kısıp görmeye çalışıyorum ama ne mümkün

Güneş bir başka parlıyor bugün aşk var bugün buralarda

Hiç o kadar güzel ayak görmedim daha önce, incecik bem beyaz

Bir karış üstünden başlıyor beyaz elbisenin dantel pile uçları

Islanmış uçları koşarken ne yaptığını bilmez sabah dalgalarıyla

Güneş elbisenin içinden geçiyor, yok oluyor kumaş

Tüm çıplaklığı sanki masumiyet

Hafif bir rüzgar esiyor ardından, damla sakızı kokusu alıyorum, sonra biraz yasemin


İlk defa görüyorum, hafta sonu turistlerinden mi acaba? Yoksa kalıcımı daha uzun bir süreliğine

Çok ahım şahım gösterişli bir vücudu yok, orta kilolu iri kemikli. Komik bir şortu var altında, sol kolu fazla yanmış arabada. Güneşin ışıkları yeşil gözlerinden içeri süzülüyor yetiyor içimin kıpırdanmasına. Ne işi var bu adamın sabah sabah burada?


-Pardon, aceleden son anda fark ettim sizi.

-Sorun değil, ne bu acele?

-Sıcakken yetiştirmek istedim, yeni çıkardım fırından, birazdan yola çıkacaklar, yemeden gitmelerini istemiyorum….


Uzun uzun anlatıyorum ki kalp atışlarımın sesini bastırsın ağzımdan çıkanların gürültüsü

Çok geç artık, o da benden etkilendi galiba


-Ne şanslılar, bende bakabilseydim tadına keşke

-Tam gün ortasında çıkartıyorum üç tepsi daha, çarşıda olun o saatte


Koşmaya başlıyor tekrar minik ayaklarıyla, çevirip başını “Sherisa” diye bağırarak.

Sahilin dolmasıyla odama dönmeye karar veriyorum. Zor geçiyor saatler odada, sanki lise âşıkları gibiyim,

Dersin bitip tenefüs zilinin çalmasını bekliyorum yan sınıftaki kızla koridorda bakışmak için.

Çarşı dediğimiz kısa bir cadde. Taş kaldırımlarda oturmuş yaşlılar var ellerinde kahve ve sigaralar.

Çekiç sesi geliyor pembe duvarları olan ayakkabı tamircisinden.

Çınarın altı kalabalık, “Dü beş” diye bağırıyor kahverengi kasketi olan amca “Getir kahveleri Yorgo’dan”.


Önce damla sakızı geliyor tekrar burnuma, sağa çevirince kafamı yasemininkini de alıyorum. Hafif eğri tahta bir tabela var tek camlı ufak dükkânın üstünde.

Beyaz boya el yazısıyla yazılmış “Sherisa”


Bir basamakla çıkıyorum dükkana

Cam tezgahın içinde kurabiyeler var sol taraftaki iki tahta masanın karşısında

Tavandaki pervane çekiyor sizi yukarı doğru,

Fırlatıyor sanki duvardan duvara yasemin ve damla sakızı kokularıyla sizi

“Buyrun” sesiyle düşüyorum tekrar tahta zemine


-Sevindim geldiğinize, sabah için kusura bakmayın tekrar, affettireyim kendimi


Tahta masalardan birisine oturuyoruz, kurabiye ve çay ikram ediyor bana, sanki yıllardır tanışıyoruz.


Dükkana giren müşteriler olmasa hiç susmayacağız. Anneannesi ve dedesi Sakız Adası’ndan göçmüşler buraya. Dedesi nalbur dükkanı açmış aşağı sokakta, dükkan hala açık, yirmi beş yıl yanında çalışan çırağa devretmişler dede ölünce. Anneannesi açmış burayı Sherisa doğduğunda, uğur getirsin diye ismini vermişler ufak dükkana. Annesi işletmiş Sherisa’dan önce, Atina’dan gelince de o geçmiş başına. Kurabiye hala anneannesinin tarifi


Güneş devredeli çok oldu dolun aya yerini

Söylemiş ama giderken çok parla bu gece diye

Bu gün aşk var buralarda, kokusunu alıyorum

Kapanmaya başlıyor taş kaldırımlı sokaktaki dükkanlar.

O güzel saatleri bitiren cümle çıkıyor ağzımdan,


-Çarşamba dönmek zorundayım.

-Yaa…


Sessizlik sürüyor 2-3 dakika


-Yarın İzmir’e gitçem alcaklarım var, gelir misin?

-Her anı onunla geçirmek isterken sorulur mu hiç


Beş sene önce gelmiştim ilk İzmir’e

Hafif bi meltem vardı, yine öyle

Vapurla Karşıyaka’ya geçmiştim

Değişmemiş pek bir şey

Hava sıcak, kızlar hala güzel

Gevreklerin tadı da aynı


Kemeraltın’ndan birkaç baharat aldık, Kızlarağası’ ndan bir iki bakır ve dantel. Akşam olmuştu döndüğümüzde Alaçatı’ya.

Pazartesi, Salı derken ayrılık günü geldi


O da gelecekti İstanbul’a

Ben de sık sık buraya

Ne o geldi

Ne ben gidebildim

Bilmiyorduk benim Fransa’ya gideceğimi


……


On beş sene önce daha güzeldi buralar

Yüz senelik aşkları anlatırlardı çınaraltında kasketli amcalar

Şimdi yüz dakika sürmeyen gecelik aşklar var

Çarşı çok kalabalık, sokaklar masa sandalye dolu.

Ne çok satıcı var, her köşe başı, incik boncuk

Kaldırımlar aynı hala, yol gösteriyorlar kıvrımlarıyla bana

Damla sakızı kokusu alıyorum.

Işıklı tabela dikkatimi çekiyor daracık sokakta

Tek camlı, bir basamakla çıkılan ufak dükkananın üzerinde parlıyor.

Mavi zemin üzerine beyaz el yazısıyla yazılmış “Sherisa”


İşte tam da böyledir Alaçatı. Harika plajlar, soğuk ama enfes bir deniz ve benim için mis gibi damlasakızı.


Nerede kalınır?


Çok keyifli butik oteller var kendinizi evinizde hissettirecek.

Alaçatı Marina Palace Butik Otel'de bunlardan birisi. 12 odaya sahip otel denize 10mt, Alaçatı Marina’ya 200mt, Alaçatı Çark Plajı’na mesafemiz ise 350mt yakınlıkta. Ev rahatlığını yaşatmayı hedefleyen otelin üst katta yer alan odalarının tümü deniz manzaralı ve kendisine özel teras ve balkonları var. Ayni şekilde alt katta yer alan odaların tamamında kendilerine özel bahçe ve verandaları var. Kendi bahçeniz ya da balkonunuzda huzurlu bir akşam geçirebilirsiniz.


Alahan otel iki katlı, rum tarzı taş yapısıyla şirin bir bina. Dört cumbalı ve iki standart odası ile yalın, huzurlu sevgi dolu dekore edilmiş. Her odada klima var ancak sessisliği bozmamak için odalarda TV ve telefon bulunmuyor.


Deniz Kabuğu'nda ikisi cumbalı, ikisi Fransız balkonlu toplam altı oda var. Otel sahipleri şimdiye kadar kaldıkları otellerde odaların küçük olmasının yarattığı sıkıntıları bizzat yaşadıklarından oda boyutlarını standartlardan biraz büyük. Girişte büyük bir salon ve dinlenme alanı mevcut, tarihi taşlardan yapılmış şömine kışın gelmek isteyecek misafirler için keyifli bir ortam yaratmak üzere tasarlanmış…


Aslına ve Alaçatı’nın dokusuna uygun olarak yenilenen Bird Cage Guest House’un kapısından ilk girdiğiniz andan itibaren karşılaşacağınız atmosferin etkisi altına gireceksiniz. Duvarları süsleyen asırlık gazeteler sizi karşılayacak. Bird Cage Guest House Özel hazırlanan kokunun büyüsü sizi üst katta antika mobilyalarla döşenmiş bölüme kadar yalnız bırakmıyor...


2000 yılında ilk ufak otel açıldığında şaşırdığımız Alaçatı'ya şimdilerde gitmek için çok öncelerden rezervasyon yaptırmanız gerekiyor.




Hazırlayan: Cesur Doruk

Facebook Yorumları

YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.