İnsan onun evine gidince heyecanlanıyor. Sonra heyecan yerini hayranlığa bırakıyor. Nazik ilgisi, güzelliği, sürekli gülümsemesi ve tatlı sohbetiyle bir kez daha pekişiyor hayranlık. Hülya Koçyiğit’in Zekeriyaköy’de eşi Selim Soydan ile beraber yaşadığı yuvasındayız. Eski fotoğraflar ve objeler eşliğinde anılarını dinliyoruz.





Nasıl geçiyor bir gününüz?


Standart bir günüm olmuyor. O günkü programıma göre şekilleniyor. Genellikle ev dışında geçiyor vaktim, bazen bir televizyon çekimi oluyor, bazen sizin gibi basın mensuplarıyla görüşmelerim oluyor. Daha boş bir gün ise kızımı ziyaret ediyorum ya da arkadaşlarımla görüşüyorum. İş görüşmelerim oluyor. Ayrıca sıklıkla tiyatroya, sinemaya ve mutlaka kitapçıya gidiyorum.





En son hangi kitabı okudunuz?


Aynı anda birkaç kitap okuyorum, ruh halime göre değişiyor ama en son Ahmet Ümit’in İstanbul Hatırası’nı bitirdim. Çok hoşuma gitti. Şimdi Şakir Eczacıbaşı’nın hayatını okuyorum, mest etti beni. Otobiyografi çok seviyorum.





Yeni projeleriniz var mı?


Çok proje var. Gülşah Film olarak benim hazırladığım bir sinema projesi var. Severek, inanarak çalıştığımız gerçek bir hikâye; varoşta yaşayan çocuklarıyla var olmaya çalışan bir kadının hikâyesi. Bunun üzerine çalışırken bir de teklif aldım; bir romantik komedi. Tarih olarak galiba romantik komedi önce olacak, diğeri sonra gelecek, yazın çekilecek. Bir de TRT’nin bir dizi projesi var, “Vali Hanım” diye. Onun çekimleri de her an başlayabilir.





Eski Türk filmlerinin yeniden düzenlenerek dizi haline getirilmesini nasıl buluyorsunuz?


Bir bakıma güzel, çünkü biz de zaten çoğunu yerli romanlardan esinlenerek yapmıştık. O romanların bugünkü nesil tarafından bilinmesi gerekli. Ama bir bakıma da daha yaratıcılık bekliyorum ben. 21. yüzyılda bu ülkede birçok üniversitede sinema bölümü var, bir sürü genç yetişiyor. Daha yaratıcı ve yeni şeyler görmek istiyorum. Tarihi yapımları çok beğeniyorum o ayrı ama tekrarlar o kadar cazip gelmiyor.





Sizi son zamanlarda en çok etkileyen filmler hangileri?


Ciddi anlamda Black Swan’dan çok etkilendim. Müthiş! O rolü oynayabilmek, rolün hakkını verebilmek, rakiplerinin üstüne geçebilmek müthişti. Çok etkilendim. İyi ki de Oscar’ı kazandı. Hollywood yapımlarını yoğun bir şekilde takip ediyorum. Ancak Avrupa sinemasını daha çok festivallerle izleyebiliyorum. Daha çok hoşuma gidiyor, daha yakın buluyorum. Bizden beğendiğim yönetmenler Zeki Demirkubuz, Fatih Akın, Çağan Irmak diyebilirim. Çok etkileyici ve derin işler yapıyorlar. Nuri Bilge Ceylan da çok saygıyla baktığım bir yönetmen çünkü çok özel bir sinema dili var.




Yaşamak için neden Zekeriyaköy’ü tercih ettiniz?


Zekeriyaköy’ü zemini sağlam, kayalık ve müstakil olduğu için seçtik. Depremden sonra oluşan korkuyla verilmiş bir karar bu. Başlangıçta çok yadırgadım çünkü evlendiğimden beri Suadiye’de yaşıyordum, öncesinde Nişantaşı’nda oturuyordum. Zaten Kuzguncuk’luyum yani hep denizle iç içe yaşadım. O yüzden herhalde ormanın içinde yapamam dedim ama insan buna da alışıyormuş. Buranın da güzel taraflarını keşfettim; ağaç ve çiçeklerle bahçe denilen bir zevk oluştu. Havası tertemiz ve manzara çok güzel. Geçtiğimiz yaz da kendime bir hobi yarattım, bahçenin bir bölümünü organik tarım için ayırdım. Çok da güzel mahsüller aldık, eve sebze almadık diyebilirim. Şehre çok da uzak değiliz. Suadiye’de otururken bir köprü trafiği ve zaman kaybı yaşıyordum; burası da eşit bence. Nişantaşı’ndan Zekeriyaköy’e gelmekle, Suadiye’ye gitmek arasında zaman farkı yok. Anılarınıza bağlı mısınız? Galiba evet. Her tarafta fotoğraflar görüyorsunuz zaten ama bana az bile geliyor. Bazen kendimi bu konuda suçluyorum sanki daha çok olması gerekiyor gibi geliyor. Arkasında hikâyesi olan objeler size ne ifade ediyor? Onlar bana yaşamışlığımı, o yılları, insanları ve güzel duyguları ifade ediyor. Ancak çok da geçmişte yaşayan biri değilim. Tam tersine hep onlar yaşandı bitti, şimdi ne oluyor, bundan sonra ne yapıyoruz diyen biriyim. Ev sizin için ne ifade ediyor? Sığındığım bir liman diyebilirim. Huzuru, dinlenmeyi, "ben" olduğum bir alanı ifade ediyor.





Evin en çok hangi köşesinde vakit geçiriyorsunuz?


Sinema odasında vakit geçiriyorum. Televizyon, bilgisayar, kitaplarım yakınımda. Mutfağı da seviyorum. Mutfakla uğraşmak da çok dinlendirici bir şey. Mevsim yaz ise, o zaman içeri girmiyorum hep bahçede oluyorum. En çok hangi yemeği seviyorsunuz? Sevmediğim yemek yok. Geçen yaz burada en çok yaptığımız şey kısırdı, çünkü biber, domates, soğan hep bahçeden koparıp yapılıyordu. Bir de zeytinyağlıları zevkle yaparım; kendim de yemeyi çok severim. Evi ev yapan nedir? Evi, ev yapan içindeki insanlardır. Hele birbirini seven insanlarsa, yarattıkları o sıcaklık... Eşimle de hep konuşuruz, biz olduktan sonra, sağlıklı oldukça her yerde bu sıcaklığı yaratırız zaten...

Facebook Yorumları

YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!
  • Misafir Kalbi gibi guzel kadin
    CEVAPLA
  • Misafir Bedilerin bedisi kadin
    CEVAPLA
  • Misafir hala çok güzel bir kadın
    CEVAPLA
  • Misafir Adi gibi dunya hulyalarinin en guzel melek yuzlu ruya kadini
    CEVAPLA

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.