Toplumumuzda beden sağlığı ve beden hastalıkları hakkında konuşmak nerdeyse (!) çok sevilirken, ruh sağlığı hakkında konuşmak hızla kaçınılan bir durum. Eski nesilde bu bir tabu imiş ve psikolojik destek alan insanlara direkt hasta etiketi yapıştırılırmış. Hala günümüzde benim yaşımdaki insanlarda da (yaşım 38) bir psikolojik danışmana gitmeyi konuşurken "neden gideyim canım benim bir sorunum yok ki, çok iyiyim" diyen ya da "konuşarak ne halledilebilir ki" diyen çok akranıma rastladım. Öte yandan hangi uzman ne için doğru, ne zaman kime gitmeli benim bu konularda bilgilerim eksik.


Bu konudaki sorularımı Anne Ruh Sağlığı Farkındalık Birliği’nden Prof. Dr. Nazan Aydın'a sordum.


“Önce ruhuna iyi bak, sonra gerisi gelir”

Psikolog kime denir?

Psikolog, 4 yıllık eğitim süresi olan Fen-Edebiyat fakültelerinin Psikoloji bölümlerinden mezun olan kişilere verilen isimdir. Psikoloji insan ve hayvan davranışlarını inceler. Psikolojinin de kendi içinde özelleşmiş alanları vardır. Gelişim psikolojisi, fizyolojik psikoloji, deneysel psikoloji, sosyal psikoloji, klinik psikoloji bunların başlıcalarıdır.


Psikoloji bölümünden mezun olan kişi hemen terapist olarak çalışabilirler mi?

Psikoloji bölümü mezunları fakültelerinden mezun olduklarında bu alt dallarla ilgili genel bilgiler almış olmakla beraber belirli bir alanda uzmanlaşmaları için yüksek lisans yapmaları gerekir. Dolayısıyla Psikoloji bölümü mezunları genel olarak sanıldığı gibi terapi yapma ya da danışan görme yeterliliğine sahip olarak fakültelerinden mezun olmazlar. Ayrıca klinik anlamda danışan görme, psikoloji bölümü mezunu olan kişiler arasından sadece klinik psikoloji alanında yüksek lisans ya da doktora yapmış kişilere verilen bir yetkidir. Bu yetkilendirme 2014 yılında Resmi Gazetede yayınlanan ‘’Sağlık Meslek Mensupları ile Sağlık Hizmetlerinde Çalışan Diğer Meslek Mensuplarının İş ve Görev Tanımlarına Dair Yönetmelik ‘’ ile belirlenmiştir. Ancak belirli ölçme, değerlendirme, destek hizmetleri alanında eğitim almış psikoloji mezunları da klinik psikolog ve psikiyatrist sorumluluğunda bu işlemleri hastane ortamında yapabilirler.


Klinik psikologlar nasıl çalışırlar?

Klinik psikologlar bu test uygulama, değerlendirme işlemlerinin yanı sıra, hastalık dışındaki durumlarda görüşme ve danışmanlık, terapi hizmeti verirler. Mesela, sınav stresi, yeni bir ortama ya da duruma uyum problemleri, aile üyeleri ile ya da işyerinde çatışmalar, ebeveyn-çocuk ilişkisine yönelik danışmanlık ve gerektiğinde terapi ve destek hizmetleri verirler. Ancak bir ruhsal hastalık belirtisi söz konusu olduğunda öncelikle bir psikiyatri uzmanı tarafından kişinin değerlendirilmesinin yapılması sonrasında, bu şikayetlere neden olabilecek diğer tıbbi durumlar dışlandıktan sonra psikiyatristin yönlendirmesi ile danışmanlık, terapi ve destek hizmeti verirler.

Psikoloji mezunları rehber öğretmen olabilirler mi?

Psikoloji bölümü mezunları ayrıca pedagoji eğitimlerini tamamladıkları takdirde okullarda rehber öğretmen olarak da çalışabilirler.


Psikolojik danışman kime denir?

4 yıllık eğitim süresi olan eğitim fakültelerinin Rehberlik ve Psikolojik Danışmanlık (PDR) bölümü mezunu olan kişilere verilen isimlendirmedir. Okullarda rehber öğretmen olarak da anılırlar. Psikolojik danışmanlar daha çok 0-18 yaş arasındaki bireylerin gelişimleri ile ilgilenmekte ve okullarda eğitim alanlarında çalışmaktalar. Özellikle eğitim alanlarında sorunlu öğrencilere ve ailelerine ve öğretmenlere yönelik rehberlik hizmetleri verirler. Yani mesleki rehberlik, bireysel rehberlik ve eğitsel rehberlik öncelikli çalışma alanlarıdır. Bunun yanı sıra mesleki seçim, motivasyon ve eğitime destek hizmetlerini de sürdürürler. Bu çalışmalarını daha etkili biçimde yapabilmek için aile danışmanlığı ve terapi eğitimleri alabilirler ancak bunu hastaların tedavisinde değil de eğitime yönelik rehberlik ve danışmanlık çalışmalarında becerilerini artırmaya yönelik olarak kullanırlar. Psikolojik danışmanlık merkezi açabilmeleri için klinik psikoloji alanında yüksek lisans ya da doktora eğitimi yapmaları gereklidir.



Psikiyatrist kime denir? Nasıl psikiyatrist olunur?

6 yıllık öğrenim süresi olan Tıp Fakültesi’ni bitirdikten sonra, “Tıpta Uzmanlık Sınavı”nı kazanarak, ruh sağlığı ve hastalıkları alanında 4 yıllık uzmanlık eğitimini tamamlayan kişilere verilen isimlendirmedir. Ruh Sağlığı ve Hastalıkları Uzmanı olarak da isimlendirilirler. Psikiyatristler öncelikle Tıp Doktoru olup, kişilerde ortaya çıkan ruhsal şikayetlerin bir tıbbi hastalığa bağlı olup olmadığını ayırt edebilecek tıbbi bilgi, tecrübe ve yetkiye sahiptirler. Tüm ruhsal şikayetlerin değerlendirilmesinde “bu durumu açıklayacak fiziksel bir hastalık ya da madde kullanımının dışlanması” mutlaka yapılması gereken bir işlemdir.


Psikiyatrist, ruhsal şikâyetlerle başvuran kişilerin bu şikâyet ve belirtilerini değerlendirerek tıbbi muayene yapmak, psikiyatrik tablolara ilişkin ayırıcı tanı yapmak, bir ruhsal hastalık söz konusu olduğunda tanı koymak, tedaviyi planlamak, ilaç ve diğer tedavi yöntemlerinin yanı sıra, uygun görülen psikoterapiyi uygulamak ve/veya yönlendirmek sorumluluğu ve yetkisi olan ruh sağlığı çalışanıdır. Psikiyatri hekimleri ruhsal hastalıkların tedavisinde kullanabilecekleri medikal tedaviler konusunda eğitimleri sırasında gereken bilgileri alarak uzman olmaktadırlar. Psikoterapiler konusunda da genel bilgilere sahip olmakla beraber eğitimleri sırasında ya da sonrasında belirli terapileri uygulayabilmek için aynen psikolojide olduğu gibi belirli eğitim programlarına katılmaları ve bu konuda yetkinliklerini artırmaları gerekir. Yani her psikiyatri uzmanı da gerektiğinde ve uygun eğitim aldığında psikoterapi yöntemi uygulayabilir ancak öncelikle ek eğitimler alarak belirli psikoterapileri uygulama becerileri kazanmaları gerekir.



Bir insan ruh sağlığı için destek/danışmanlık almayı düşündüğünde önce hangi uzmana gitmesi doğrudur? Hangi durumlarda hangi uzmanlar tercih edilmelidir?

Ruh sağlığı alanında çalışan psikiyatrist, psikolog, psikolojik danışman, sosyal hizmet uzmanı ve psikiyatri hemşirelerinin bir ekip olduklarına dair bakış açısıyla ve işbirliği ile çalışması esastır. Bu ekip içerisinde bu meslek grubunun her birinin fonksiyonu ayrıdır ve bir diğerinin rolünü bütünler. Başlıca ayırım esasen ruhsal şikâyetin bir hastalık belirtisi olup olmadığı üzerinedir. Eğer şikâyet bir hastalık ile ilişkili ise öncelikle psikiyatristin değerlendirmesi gerekir. Hastalık şüphesi olduğunda psikiyatrist öncelikle bu şikâyetlerin başka bir tıbbi hastalığa mı başka bir ruhsal bir duruma mı bağlı olduğunu ayırt eder. Başka bir tıbbi hastalık söz konusu olduğunda ilgili branşa hastayı yönlendirir. Bunu yapabilmek için de tıp bilgisi gerekir. Psikologlar ve psikolojik danışmanlar bu düzeyde ayırıcı tanı yapabilecek bir tıp bilgisi ve yetkisine sahip olmadıklarından dolayı bu ayırıcı tanıyı yapamazlar. Doktora ve yüksek lisans yapmış psikolog ve psikolojik danışmanların unvanlarında doktor ve uzman ibareleri bulunsa da bu tıp doktoru anlamına ya da psikiyatri uzmanı anlamına gelmez, sadece akademik anlamda bilimsel düzeyi gösterir.


Anlaşılmayı kolaylaştırmak açısından bir örnek vermek isterim: 2 yıllık evli olan bir çift son 3 aydır sürekli tartışmakta ve artık boşanmanın kendileri için en uygun yol olduğunu düşünmektedirler. Hatta çiftlerden biri boşanma için talepte bulunmuş ancak aile üyelerinin devreye girmesi ile bir süre daha devam etmeye ikna olmuştur.


Durum 1: Çiftlerle detaylı konuşulduğunda aslında son 3 aya kadar oldukça uyumlu olan çiftin problemlerinin son zamanlarda başladığı anlaşılır. Son 1 yıldır bebek sahibi olmak isteyen erkek bu konuda kadına talepte bulunmakta ancak kadın isteksiz görünmektedir. Buna anlam veremeyen erkek bu konu gündeme geldiğinde eşinin isteksizliğini görünce sinirlenmekte ve diğer konulardaki memnuniyetsizlikler de gündeme gelmekte ve ağır eleştiriler ile tartışmalar yaşanmakta, artık sorun içinden çıkılamaz duruma geldiği için son 3 aydır eşler birbirine tahammül edemez olup ciddi kavgalar yaşanmaktadır. Kadın gittikçe mutsuz ve keyifsiz hale gelmiş, uykusuzluk ve dikkat sorunları yaşamaya başlamıştır. Bir arkadaşının önerisi ile erkek eşini bir psikiyatriste götürür. Psikiyatrist kadında bu şikâyetlere yol açabilecek tıbbi durumları araştırmak için gerekli tetkikleri ve muayeneleri yapar. Bu arada kadının psikiyatristle yaptığı görüşmede; çocukluk döneminde yaşadığı bir travma nedeniyle çocuk sahibi olmak ile ilgili ciddi korkuları olduğunu, bunu eşine açıklayamadığından dolayı eşinin kendisini anlayamadığını ve bebek sahibi olmak istemediğini düşünerek kendisine kızdığını ve gittikçe kabalaştığı için artık kendisinin de eşine karşı sevgisinin azaldığını ifade etmiştir. Psikiyatrist, uyku şikâyetine yönelik ilaç tedavisi başlar. Kendisinin bu konuda aldığı özel bir eğitim olmadığından kadını travmaya yönelik eğitim almış bir psikologdan yardım alması için yönlendirir ve takibi birlikte sürdürürler.


Durum 2: Çiftlerle detaylı konuşulduğunda aslında son 3 aya kadar oldukça uyumlu olan çiftin problemlerinin son zamanlarda başladığı anlaşılır. Özellikle kadın eskiden yaptığı günlük işleri gittikçe yapmamaya başlamış son zamanlarda oldukça keyifsiz, morali bozuk bir şekilde her şeyden memnuniyetsiz olmuştur. Hayatının artık çok anlamlı olmadığını ifade etmekte beraberinde de halsizlik, yorgunluk ve kilo alma şikâyetleri bulunmaktadır. Bu nedenlerle de eşi kendisine tepki göstermekte ve her şeyin kendi elinde olduğunu isterse bunlardan kurtulacağını söyleyerek kendine çekidüzen vermesini istemekte ve bunun sonrasında da şiddetli tartışmalar yaşanmaktadır. Erkek ev hanımı olan eşinden evi temiz tutması ve işten dönünce güler yüzlü olması dışında bir beklentisi olmadığını söyleyerek kendini bu durumda haklı görmekte ve eşine bunları bile yapmak için uğraşmadığı için kızmaktadır.





Durum 2 için 2 ayrı ihtimal üzerinden gidebiliriz:


1. Çiftler bir psikiyatriste başvurur, öncelikle tıbbi muayene ve tetkikler yapılır ve tiroit hormonlarında düşüklük tespit edilir. Psikiyatrist hastada depresyon hastalığı belirtileri olduğunu bu belirtilere tiroit hormonu düşüklüğünün yol açabileceğini söyler ve bir endokrinoloji uzmanına yönlendirir. Bu uzmanla işbirliği içerisinde gerekiyorsa hastanın tedavisi için antidepresan da başlar ve takibi birlikte sürdürürler.


2. Çiftler bir psikiyatriste başvurur, yapılan muayene ve tetkikler sonucu bu duruma sebep olacak bir tıbbi hastalık tespit edilemez. Bu durumun ruhsal bir hastalık olan majör depresyon hastalığı olduğuna karar verir ve durum bir hastalık olduğu için de antidepresan ilaç tedavisi başlanır. Ayrıca bu şikâyetler öncesinde kadının kayınvalide ile yaşadığı çatışmaların da birer stres faktörü olarak belirtilerin ortaya çıkmasında rolü olduğu düşünülerek psikoterapi almasının uygun olduğunu düşünür. Hastayı ilaç tedavisi yanı sıra psikoterapi almasını önerir. Kendisi daha önceden eğitimlerini tamamladığı bilişsel davranışçı terapi yapabilmektedir. Ancak bu hastada sorunun kayınvalide ile çatışma olması nedeniyle bu hastanın daha çok kişilerarası ilişkiler psikoterapisinden fayda göreceğini düşünür. Bu konuda eğitim almış olan bir klinik psikoloğa hastayı yönlendirir. Onunla işbirliği içerisinde ilaç tedavisini psikiyatrist sürdürür, psikoterapisini psikolog sürdürür.


Özetle bu örneklerde de görüldüğü gibi, doğrudan hastalık belirtisi gibi görünmeyen şikayetlerin bile tıbbi ve psikiyatrik hastalıkların belirtisi olabileceği açıktır. Ruhsal belirtileri olan kişilerin de mümkünse öncelikle bir psikiyatriste başvurması ve ayırıcı tanı sonrası psikiyatristin yönlendirmesi ile destek/danışmanlık/tedavi almasını öneririm.


Bir insanın bir psikiyatra ya da bir psikolojik danışmana gitmesi "normal" olmadığı ya da hasta olduğu anlamına mı gelir?

Esasen kendi durumlarının farkında olan ve bu durumun düzelmesi için yardım alan ya da arayan kişilerin toplumun geneline göre daha iyi durumda olduğunu söyleyebiliriz. Çünkü farkında olmak, içinde bulunduğu durumdan haberdar olmak ortalamanın üzerinde bilinçliliği ifade eder. Bunu anormallik ve hastalıkla bağdaştırmak yerine bu kişilerin farkındalığı olan ve kendilerinde fark ettikleri durumu düzeltmek ya da kendilerini daha geliştirmek arzusunda olan daha sağlıklı kişiler olduğunu düşünmeliyiz. Ayrıca psikiyatrik görüşme, danışmanlık alma, terapi hizmetini sadece konuşmak şeklinde indirgemek uygun değildir. Evet bu işlemlerin çoğu konuşarak yapılır ama her sorulan soru, her verilen cevap, görüşme esnasındaki ilişki, iletişim biçimi gibi unsurların her biri bir kural dâhilinde, yapılandırılmış şekilde ve bir teknik kullanılarak yapılır asla rastgele konuşma değildir




Bendeki genel algı şöyle; psikiyatrlar ilaç tedavisi yapar. Bu algı doğru mudur? İlaçsız psikiyatrik tedavi var mıdır?

Psikiyatristler öncelikle hastalık durumları ile ilgili olduklarından hastalık teşhisi söz konusu olduğunda diğer doktorlar gibi tıbbi yöntemleri kullanır. Bunların en başlıcası ilaçlardır ama sadece ilaç tedavisini kullanmazlar. Özellikle ruhsal hastalıkların tedavisinde ayrıca eğitim aldıkları takdirde gereken durumlarda psikoterapi yöntemlerini de uygularlar. Elbette psikoterapi için uygun zaman ayırabilmek gerekir. Bazı durumlarda özellikle devlet kurumlarında muayene için ayrılmış kısıtlı zamanlarda bu eğitimi almış olsalar da psikoterapi uygulama fırsatı olamayabiliyor. Hastaları için gerektiğinde öğle arası ya da mesai çıkışında hastanede kalarak yardımcı olmaya çalışan psikiyatristler olduğunu biliyorum. Özel merkezlerde psikoterapi için bu zaman ayrılabiliyor. İlaç tedavisi ve psikoterapiler dışında psikiyatristler tarafından manyetik alan uyarımı, parlak ışık tedavisi, Vagal sinir uyarımı ve EKT gibi yöntemler de uygulanabiliyor.



Psikiyatr ile ilaçlı tedavi sürecine başlayıp daha sonra devam etmeyip, kendi kafasına göre ilaca devam eden/kesen kişiler duyuyorum. Bu durumun sakıncaları nelerdir?

Evet, maalesef bu şekilde tedaviyi yarıda kesen kişiler olabiliyor. Bazen yan etkilerden dolayı bazen de istedikleri etkiyi hemen göremediklerinden bu şekilde tedaviyi yarıda kesen kişiler olabiliyor. İlaçların belirli bir etki başlama süresi olduğu gibi belirli bir süre devam edilmesi halinde etkili olabilmektedirler. Bazı ilaçlar için yan etkiler ilk başlarda görülüp zaman içinde ortadan kaybolabilmektedir. Özellikle yan etki görüldüğünde doktora danışıldığında hem tedavinin aksamaması hem de bu yan etkinin giderilmesi için yardım alabilirler. Başlanılıp özellikle birden bırakılan tedaviler de belirtilerin daha kötüleşmesine yol açabilirler. Aslında tedavide ilaçlar tek başına yeterli olmaz ve her zaman psikiyatrik görüşme ve gerektiğinde psikoterapi ile devam edilmelidir.



Farkındalık - Mindfulness



Kalp-Damar Hastalıkları gibi branşlarda da doktorlar gerekli görürse psikolojik olarak rahatlatan ilaçlar yazabiliyorlar. Farklı branşlarda psikiyatrik ilaç kullanımı hakkında bilgi verebilir misiniz? Nasıl olmalı, bu ilaçlar önerilirken bir psikiyatr ile birlikte karar vererek mi ilerlenir yoksa gerek yok mu?

Doğrusu, yukarıda verdiğim örnekler temelinde olduğu gibi tanı ve tedavi süreçlerinde ilk başlangıçta psikiyatri uzmanının hastayı değerlendirmesidir. Diğer branşlarda hastalığın ortaya çıkışında ve seyrinde stres faktörleri söz konusu ise diğer branş hekimleri rahatlıkla psikiyatrik ilaç başlayabilmekteler. Olması gereken ise bir psikiyatri uzmanına danışılmasıdır. Hem ayırıcı tanı açısından hem de tedavide sadece ilaçların tek başına istenilen kalıcı iyiliği sağlamasının güç olmasından dolayı psikiyatriste yönlendirme imkanı varsa bu önerilir. Benim kişisel kanaatim, sadece aile hekimlerinin aldıkları eğitimler doğrultusunda ayırıcı tanı yapabilecekleri ve hafif düzeydeki ruhsal hastalıklara müdahale edebilecekleri, diğer branş hekimlerinin bu konuda aldıkları özel bir eğitim olmadığından hastaları psikiyatriste yönlendirmesinin uygun olduğu şeklindedir.




Röportaj: Perihan Gürer

Facebook Yorumları

YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!
  • Misafir çok güzel bir yazı olmuş www.adanapsikoterapi.com
    CEVAPLA

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.