'Koruyucu tıp' terimi yapılan gen testlerinin sonuçlarına uygun yaşayanların ne durumda oldukları sorusunu getiriyor akla. Örnekler ise durumu tüm çarpıcılığıyla ortaya koyuyor. Yapılan gen analizleri 160 kilo ağırlığında koroner damarları tıkalı bir hastanın 1 yıl sonra 100 kiloya indiğini ve koroner damarlarının açıldığını gösteriyor. İnsülin kullanan diyabetli hastaların ise genetik yapılarına uygun bir yaşam sürerek insülini bıraktıkları görülüyor. Yıllardır kolesterolü çok yüksek seyreden hastaların ilaçlarını bıraktıkları halde kan yağlarının normal seviyeye dönmesi şaka değil. Hamile kalamayan genç anne adayları genetik yapılarına uygun yaşamaları halinde bu sorunu arkalarında bırakabiliyor. Kanser tedavisi gören hastalar genetik yapılarına uygun beslenme ile tedavi süreçlerini hızlandırıyor. Farklı bir örnekle anlatacak olursak; bir otomobile motoruna uygun yakıt ve yağ konulmazsa mutlaka arıza çıkarıyor, motoruna uygun yakıt ve yağ konulduğunda ise sorunsuz gidiyor. Buradan yola çıkarak insanlara da varoluş ve yaradılışlarına uygun besin maddeleri verilip yaşamlarına dair tüm detaylar düzenlendiğinde sağlıklarının düzene girmesine şaşırmamak gerekiyor.

Günümüz tıbbında genel geçer öneriler yer bulmuyor. Nasıl parmak izimiz sadece bize özel ise beslenmemizin, ilaçlarımızın ve vitaminlerimizin de bize özel olması gerekiyor. “Herkese 400 mikrogram folik asit verelim” dönemi tarihe karışmış görünüyor ve bu ayrımı belirleyenin genlerimiz olduğu düşünülüyor. Bu, aynı şehirde yaşayan herkesin ceket beden ölçüleri alınıp ortalaması hesaplandığında 34 beden giyen kadına da, 56 beden giyen kilolu erkeğe de 42 beden ceket önerilmesine benziyor. Oysa 42 beden, toplum ortalaması olsa da o toplumda yaşayan insanların sadece bazılarına uyuyor. Bu nedenle günümüzde herkese önerilen, “42 beden giyin!” dayatmasının, yerini bireye özel önerilere bırakması gerekiyor.


Bebeklikten itibaren kişiye özel yaşam tarzı

Genetik yatkınlıkların bilinmesi sadece yüksek riskli bireylerin belirlenmesine değil, onların beslenmeye nasıl cevap vereceklerinin öngörülmesine de yardımcı oluyor. Bu yararın özellikle sık görülen koroner arter hastalığı, hipertansiyon, obezite, diyabet, osteoporoz ve kanser alanlarında belirgin olacağına inanılıyor. Yakın gelecekte doğumdan hemen sonra gerçekleştirilecek testlerle bebeklikten itibaren kişiye özel beslenme ve yaşam tarzı önerilerinin belirleneceği belirtiliyor. Özellikle “koruyucu sağlık” uygulamaları ile hem doktorların hem de diyetisyenlerin nutri-genetik alanından daha fazla faydalanacakları ve tedaviden çok sağlığın korunmasını hedefleyecekleri belirtiliyor. Böylece bireylerin daha uzun, daha kaliteli ve daha sağlıklı bir yaşam sürdürmeleri mümkün hale geliyor.


Ameliyat diye bir uygulama kalmayacak

Peki genlerle ilgili bilgilerimiz ilerledikçe tıp alanında “vazgeçilemez” görülen uygulamalar devre dışı kalabilir mi? Bu soruya “Evet” yanıtı veriliyor ve gelecekte travmalar dışında ameliyat diye bir uygulama kalmayacağı belirtilerek her şeyin nano-teknolojik gen bazlı moleküllerle yerinde tedavi edileceğine inanılıyor. Bu noktada radyolojik tetkiklerin de ortadan kalkacağı düşünülüyor. Sensör teknolojilerinin her organdan her an bilgi aktarımı sağlayacak olması; patoloji, röntgen, ultrason, CT veya MR’la görünür düzeye gelmeden hücre içi aşamasında tespit ve tedavi edilebileceğine işaret ediyor.


Gen testleri sağlık programlarının rutinine girerse insanlar...

  • Daha az hastalanır.
  • Daha uzun yaşar.
  • Daha üretken ve verimli olur.
  • Toplumun hastalıklara harcadığı kaynaklar önemli ölçüde azalır.
  • Yaşam kaliteleri artar.

Gelecekte 100 liraya gen testi yaptırmak mümkün


Doktor Serdar Savaş, “Bu tür testlerin getirisi düşünüldüğünde uygulaması pahalı değildir. Çünkü elde edilen karşılık olan ‘sağlıklılık’ durumunun ederi milyonlarla ölçülür. Avrupa Birliği’nin Marie Curie Araştırma Fonu’nun, geliştirdiğimiz testlerin Avrupa Birliği’ne üye ülkelerde birinci basamak hizmetleri kapsamında aile hekimlerince uygulanmasının araştırılması için merkezlerine sağladığı fon da bunu gösteriyor. Maastricht Üniversitesi’nde 18 Şubat’ta sunumu yapılan bu çalışma dünyada bir ilk olma özelliği taşıyor. Bu testlerin toplum bazında yüz binlerce kişiye uygulanması için gereken altyapı kurulduğunda (maliyeti 100 milyon TL civarında) tek kişiye yapılacak uygulamanın maliyetinin 100 liraya kadar düşürülebileceği belirtiliyor. Günümüzde ülkemizdeki teknolojik altyapı, bu analizleri düşük maliyetlerle yapamadığı için genotipleme çalışmaları Amerika, Avrupa ülkeleri ve Japonya’da gerçekleştiriliyor” diyor.


Dr. Serdar Savaş, genlerle ilgili öngörüleri şu şekilde sıralıyor:


  • Çocuklarımızın hangi spor dalında başarılı olacaklarını bileceğiz.
  • Çocuklarımızın hangi sanat dallarında başarılı olacaklarını öğreneceğiz.
  • Her bireyin en başarılı olabileceği meslek alanlarını belirleyebileceğiz.
  • Kişiye özel besin ve ilaç üretimi yapabileceğiz.
  • Kişiye özel vitamin-mineral ve besin desteği üretebileceğiz.
  • Olimpik takımlarımızı sporcuların genetik özelliklerine göre kurabileceğiz.
  • Toplumda suçla mücadeleyi daha etkili olarak yapabileceğiz.

Özetle, her bireyin benzersiz olmasından kaynaklanan tüm özelliklerini yaşama yansıtmasını sağlayabileceğiz


Kim hangi besinden nasıl etkileniyor?

Nutr i-genetik, “beslenme genetiği” anlamına geliyor. Her bireyin besin maddelerini metabolize etme süreci diğerlerinden farklı oluyor. İki kişi aynı miktarda tatlı yiyip benzer şekilde beslenip benzer şekilde egzersiz yapsa bile birinde diyabet gelişirken diğerinde gelişmiyor. Bu durum o kişinin rafine karbonhidratları metabolize eden genlerindeki farklılıktan kaynaklanıyor. İki kişi aynı yağları tükettiği halde birinin kolesterolü yükselirken diğerininki normal kalıyor. Nutri-genetik bilimi kimin hangi besin maddelerinden ne şekilde etkileneceğini gösteriyor. Bu alanda çalışan Yrd. Doç. Dr. Sema Erge. “Bu uygulamalar insanın değiştiremediği genetik özellikleri ile uyumlu bir beslenme ve yaşam tarzı benimsemesini ve sağlığını optimumda tutmasını hedefliyor” diyor ve devam ediyor: “Gittikçe gelişen halk sağlığı, diyet ve yaşam tarzı önerilerine rağmen, başta kalp hastalıkları olmak üzere kronik kompleks hastalıkların artarak devam etmesinin, kişiselleştirilmiş öneriler yerine toplum geneline verilen beslenme ve yaşam tarzı önerilerinden kaynaklandığına inanılıyor. Araştırma sonuçları genetik özelliklere dayandırılan kişisel diyet önerilerinin bireyin beslenme davranışının düzeltilmesinde, geleneksel beslenme önerilerine göre daha etkili olduğunu gösteriyor.”


Gereksiz takviyelere son

Genel beslenme önerileri ve diyet tedavisinin bireyin genetik özelliklerine uygun olarak şekillendirilmesi, gereksiz takviyeler yerine kişiye uygun dozlarda takviyeyle kronik kompleks hatalıklardan korunulması mümkün oluyor. Önümüzdeki yıllarda bu alanda çalışan diyetisyenlerin hastalıkların yönetimi ve önlenmesinde günümüzden çok daha önemli rol oynayacaklarına inanılıyor. Bugün genetik özelliklere uygun beslenmenin önemini gösteren çarpıcı örnekler bulunuyor. Geleneksel beslenme önerilerinde Omega-3 tüketiminin kandaki trigliserit miktarını düşürdüğü iyi bilinmesine rağmen; nutrigenetik alanında yapılan çalışmalarda, APOE geninde polimorfizme sahip olan kişilerde omega-3 tüketiminin trigliserit seviyesini düşürmeyip tam tersine yükselttiği biliniyor. Buna benzer birçok örnek, sağlıklı yaşam ve beslenme önerilerinde toplumun geneline değil bireye yönelik yaklaşımların gerekliliğine dikkat çekiyor.


Haber: Ceyda Erenoğlu

Facebook Yorumları

YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.