Distopyalar korkunç ve karanlık bir gelecekte geçer. Yozlaşmış devletler, gücün kötüye kullanımı ve ihlal edilmiş insan hakları ile doludur. Eğer karanlık kurgulanmış hikayeler ilginizi çekiyorsa bu kitapların bakış açınızı genişleteceğini düşünüyoruz.




Cesur Yeni Dünya – Aldous Huxley


Bu romanda olaylar, 26. yüzyıl Londra’sında geçiyor. Üreme, ebeveynlik gibi kavramların yeniden kurgulandığı, ahlak anlayışının bir hayli değiştiği bir dünya tasarlıyor Huxley.


Romanda, toplumu kontrol altına almak için hipnopedi, yani uykuda eğitim yöntemi kullanılıyor. Sürdürülmekte olan öjenik sistemde sağlıksız, yaşlı ve engelli bireylere yer yok. Sosyolojik olarak baktığımızda sağlıklı bir toplum, zengin bir dünya, savaşsız bir yaşam yaratılmış olsa da bunların bedelini bireyler, bireyselliklerinin ve kişisel isteklerinin yok sayılması ile ödüyorlar. Bu hedonist toplumda mutluluk, gelişigüzel sekse ve uyuşturucu kullanımına indirgenmiş.




1984 – George Orwell


Distopya denince akla ilk gelen, meşhur Büyük Birader’in doğum yeri olan romandır. Totaliter bir dünya kurgulayan Orwell, bu hikayeyi kaçak bir aşk hikayesi etrafında anlatmaktadır. Muhalifleri bastırmak için düzenlenen gece baskınları, her hanenin kontrolünü sağlayan medya, insanların yatak odalarına kadar karışan “ahlak öğretileri”...


George Orwell kelimeleri kullanma konusunda çok başarılı bir yazar. İlk satırlardan itibaren kitabın atmosferine kapılıp kendinizi baş karakterle özdeşleştiriveriyorsunuz.




Damızlık Kızın Öyküsü – Margaret Atwood


Amerikalı yazar Margaret Atwood’un bu kitabı çevresel ve teknolojik etkilerle doğurganlık oranlarının çok düştüğü, bu yüzden de bazı kadınların damızlık olarak yüksek rütbeli askerlere bir evcil hayvan gibi sahiplendirildiği bir dünya kurguluyor. Bu nedenle bu distopyaya feminist bir distopya diyebiliriz. Her ne kadar komutanların eşleri ile damızlık kadınlar arasında bir dayanışma olduğunu göremesek de burada sınıfsal çekişmelerin işin içinde olduğunu görüyoruz. Çünkü damızlık kadınların çocuklarını büyütmek, komutanların eşlerinin görevi. Damızlık Kızın Öyküsü’nü okuduktan sonra kadın erkek ilişkileri arasındaki dinamikleri çok daha net görebilirsiniz.




Fahrenheit 451 – Ray Bradbury


Bir 20. yüzyıl başyapıtı olan bu roman, yayımlandığı tarihten itibaren klasikleşmiştir. Televizyonun hakim olduğu bir dünyada kitaplar yok olmaya mahkumdur. İtfaiyeler yangın söndürmek için değil, ortalığı ateşe vermek için çalışmaktadırlar.


Eserde, kitaplarını korumak için canlarını feda etmeye hazır olan insanların, yani tasarlanan dünyanın asilerinin hikayesi anlatılıyor. Kitapların kıymetini anlamaya başlayan Montag, eşi Mildred ve komşusu Clarisse çerçevesinde kurgulanan eser, okunduktan sonra yarattığı dünya ile kabuslarınıza girmeye aday.




Swastika Geceleri – Katharine Burdekin


1937 yılında kaleme alınan bu kitap için de feminist bir distopya diyebiliriz. Dünyada yalnızca Japonya ve Almanya’nın kaldığı, kadınların ise sistem içerisinde hayvanların bile aşağısında yer aldığı bir dünya tasarlanmış. Kadınlığı ve erkekliği sorgulayan bu eser, bir yandan da yaşanan dünyadaki içler acısı durumu gözler önüne seriyor. Kitabı okuyan erkeklerin bir iç hesaplaşmaya girmesi muhtemelken, kadınların ise gerçek bir aydınlanma yaşayabileceğini söyleyebiliriz.

Facebook Yorumları

YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.