Ekim ayı Marie Claire Türkiye yine dopdolu içeriği ile bizlerle buluşuyor. Bu ay dergide ünlü oyuncu Sarah Jessica Parker'ın ağzından işi ve evliliği arasındaki yoğun temposu, oyunculuk kariyerine kısa bir ara verip gittiği Hindistan tatilinden modacı olarak dönen Burcu Kutluk'un hayatı ve hayalleri ve başarılı oyuncu Mert Fırat hakkında bilmediklerimiz var.


Birbirinden farklı konularla okuyucularıyla buluşan Marie Claire dergisinin bu ayki sayısından çok özel Okan Yalabık ve Selma Ergeç röportajının bir kısmını sizlerle paylaşıyoruz...



O gün Selma ve Okan


Şaşırtıcı derecede sıcak bir gün… Yaprak dahi kıpırdamıyor. Karavan’dan hızla çıkan beyaz bir köpek ve incecik bir kadın liman boyunca koşmaya başlıyor. Bu görüntüye bir süre sonra sessizce yürüyen bir erkek dâhil oluyor. Bazen fotoğraf kendi kendini yaratır. Tıpkı o gün olduğu gibi. Muhteşem Yüzyıl’ın ‘muhteşem’ çifti Selma Ergeç ve Okan Yalabık; bu kez tarihte değil, şu anda!


Karavanın hemen arkasına park eden Mini Cooper’dan önce dünya şekeri, bembeyaz bir Maltese Poodle iniyor. Ardından neşeli bir ses; 'Viki sakın uzaklaşma' diye uyarıyor. Derken ince, uzun bir siluet zarifçe ön koltuktan süzülüyor. Selma Ergeç bu... Çekime gelmeden önce onun için; 'O kadar bambaşka ki; bazı insanlara soru sorulmaz, izler ve takip edersiniz’ diyen okuyucumuzu düşünüyorum. Sanırım haklı… Gelişigüzel topladığı saçları, makyajsız yüzü, siyah penye elbisesi ile doğalın da doğalı... Ekiple merhabalaştıktan sonra, yere çömeliyor ve avucuna akıttığı suyu Viki'ye içiriyor. Selma Ergeç nerede, Viki orada... Onunla kimi zaman Almanca konuşuyor, kimi zaman da tasmasını çıkarıp birlikte liman boyunca koşuyor. ‘Koş Viki, koş!’ 'Hatice Sultan hoş geldin' diye seslenen civardakileri selamlıyor. 'Köpekle biz ilgilenelim' diyenlere ise nazikçe teşekkür ediyor. Çevreden gelen yorumlar Okan Yalabık’ın gelişiyle daha da artıyor. ‘Osmanlı tarihini de çok severim’, ‘Pargalı geldi, toparlanın!’, ya da ‘Paşam var mı bir isteğin?’ gibi… Mizah bir yana; dizinin canlandırılan karakterler aracılığıyla ne denli benimsendiğinin de altını çiziyor tüm bunlar. Muhteşem Yüzyıl’ı kaçırmadan takip eden bir düzine ünlü isim sayabiliriz ama röportaja gelmeden önce; ‘Onlara ne sormamızı istersiniz?’ diye uzattığımız not defterine düşen sorulara bakılacak olursa, 4. Murat ve Cihan Ünal performansı bugün nasıl birbirinden ayrı düşünülemiyorsa, benzer bir bütünlüğü sağlamayı başarmışlar. Hemen altını çizmeliyim ki; sorulması talep edilen sorular hiç de sıradan değildi. Hatta birkaçı tez olarak araştırılacak kadar derindi. Bunda kişisel olarak dolu, doğal ve şöhretten çok mesleklerini önemsemelerinin payı olduğunu düşünüyorum. Şimdi söz onlarda…


Hep merak etmişimdir. Gelirken de dizinin ikinci sezonuna ithafen ısrarla sormamı istediler. Makbulken maktul olmak! İnsan her şeye sahipken neden ölümle dans eder?


Okan Yalabık: Aslında bir sürpriz değil bu İbrahim Paşa için. Bir şekilde farkında hep… Farkında olmaması mümkün değil çünkü çok zeki. Seçimlerini, sahip olduğu yetenekleri, müthiş zekâsını, hayatı algılayışını araştırırken, ben de kendime hep bu soruyu sordum ama çözemedim. Düşünün; altı yaşında korsanların eline düşen bir köle, koskoca bir cihan imparatorluğunun ikinci adamı olacak kadar önemli bir konuma yükseliyor. Üstelik hasbel kader orada değil! İstiyor ve başarıyor. Tam olarak şans da diyemem çünkü o dönemin kendi içinde bir seçiciliği, düzeni ve katı kuralları var. Bunu başaran bir insanın sonunu görmemesi imkânsız. Görmediğini varsayarsak da o zaman bunun adı ‘iktidar sarhoşluğu’ olur. İnsanın içine kibir tohumları eker. En büyük zehirlerden biri! Tanıyamayabilirsiniz o kişiyi. Açık bir noktası var! Hâlâ çözebilmiş değilim. Dahası hiçbir şeye ihtiyacı yok hayatta. Olabilecek en üst noktada… Dramatik olan da bu sanırım. Düşünmemize neden oluyor.


Zekâ kimi zaman tehlikeli olabilir mi? Akıllı olmak daha mı önemli acaba?


Selma Ergeç: Bence güç; akıl ve zekâdan çok daha tehlikeli bir kelime! Gücü elinde tutan ve kullanan insan, genellikle o gücün esiri oluyor ve o gücü er ya da geç kötüye kullanıyor.


Bir zamanlar birbirini çok sevmiş, önemsemiş, üzerine titremiş iki kişiyi izliyoruz. ‘Kişi’ diyorum çünkü saray ile aralarına bir perde çekmiş, resmi sıfatlarını unutmuş gibiler. Sizce de aşk dizide yaşandığı gibi mi?

Okan Yalabık: Hayır; değil tabii ki.


Selma Ergeç: Hadi ya, senin için de mi değil, benim için de öyle.


Okan Yalabık: Aşk benim hayatımda da kendi izolasyonunu koruyor tabii. Ayrı bir noktada duruyor ama yine de aynı değil.


Selma Ergeç: Ben de özel hayatımın ‘çok özel’ kalmasını seviyorum. Bu mümkündü şimdiye kadar. Adı üstünde ‘özel hayat’, bana özel. Başka kimseye özel değil.


Peki, onlarla karşılaşsaydınız ne sormak isterdiniz?

Okan Yalabık: Ben ‘niye’ diye sorardım. Niye her şeye sahipken ve geleceği görecek kadar zekiyken kaderin değişmesine izin verdin?


Selma Ergeç: Ben bir dönem senaryoya da bağlı kalarak şunu merak ettim hep, uzun bir süre de çözemedim. Ona; ‘Sevdiğin başka biri mi var?’ diye soruyorlardı. ‘Seni bir kötü gördük, bir derdin mi var, başkasını mı seviyorsun?’ Hatice Sultan ısrarla sessiz kalıyordu. Bu epey böyle devam etti. Bir insan âşık olduğunu neden söylemez, neden saklar? Ona bunu sorardım herhalde. Sonra kendimce görevini çok ciddiye aldığını, bir Padişah kızı ve kardeşi olarak sorumluluklarını ön planda tutması gerektiğini, özel talepte bulunma hakkını kendinde görmediğini düşündüm. Ne kadar anlayışlı bir annesi ve ağabeyi olsa da, asla taviz vermedi.


Kadın iktidarına nasıl yaklaşıyorsunuz? Bugün de o iktidar var mı? Hürrem'ler, Hatice'ler farklı isimlerle yaşıyorlar mı?

Selma Ergeç: Hatice'de iktidardan bahsetmek ne kadar doğru olur bilmiyorum. Hürrem ise enteresan bir karakter. Benim için feminist bir kadın. Erkek egemen olduğu düşünülen bir toplumda, kendisinin ve çocuklarının kaderini yaratmak için ciddi bir savaş veriyor. O dönemde kadınlar öyle sanıyorum ki, bugünkünden bile daha etkin bir pozisyondaydılar. Örneğin Valide Sultan'ın ciddi bir gücü var. Hasekilerin keza öyle, toplum içinde kadının sesi var. Bu çok güzel bir soru ama bir tez konusu aslında. İki, üç cümleyle cevap veremeyeceğim kadar da derin.


Damla Gökdel Fotoğraf: Cem Talu

Facebook Yorumları

YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!
  • Misafir Okan yalabik
    CEVAPLA

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.