Bilim insanları CERN’de Tanrı’yı bulmak için uğraşacaklarına, kadınlar ve erkeklerin birbirleri hakkında şikâyet etmelerini önleyecek bir hap bulmak için uğraşsalar, belki dünya daha güzel olurdu. İlişkilerden ve yalnızlıktan şikâyet etmeyen bir nesil yetiştiğini düşünsenize! Böyle bir hapı ya da aşıyı bulabilecek tek bir insan tanıyorum. “Herkes karikatürist olsun ama herkes anne baba olmasın lütfen” gibi sözleri olan, erkeklerle de kadınlarla da dibine kadar dalga geçen ve her gerçeği insanın yüzüne çat çat söyleyen davranış bilimleri ve iletişim uzmanı Aşkım Kapışmak. Magazin gülü stand up’çılardan çok daha keskin konuşan bir şovmen aynı zamanda kendisi. Bir süredir hafta içi her öğleden sonra, Türkmax’ta oyuncu ve sunucu olarak tanıdığımız Belit Özükan’la birlikte “Buyrun Paylaşalım” adlı bir program yapıyorlar. Sıradan bir “Körler sağırlar birbirini ağırlar” programı değil, doğaçlama skeçlerin olduğu, izleyicilerin telefonla programa bağlanıp tavsiyeler aldığı bir program. Hatta Aşkım Kapışmak izleyicilere belli ödevler bile veriyor ve tekrar arayıp ödevlerinin sonucunu anlatmalarını istiyor. Sonuçta gülmekten yerlere yatarak izlemek durumunda kalıyorsunuz programı. Çünkü kendi kusurlarınız da bu programda gayet sansürsüz yüzünüze vuruluyor. Aynen okuyacağınız röportajda olduğu gibi. Bu arada siz de “Aşkım Kapışmak gerçek ismi mi?” diye merak ediyorsanız, evet gerçek ismi. Ve ismiyle müsemma bir kişi kendisi.


Normalde iletişimde olmadığınız kişilerle tanışıyorsunuz canlı yayında. Türk aile yapısı hakkında neler gözlemlediniz program sayesinde?

Aşkım Kapışmak: Asıl problem samimiyetsizlik. Türk insanı sevmeyi biliyor ama ilgilenmeyi bilmiyor. Daha çok sevmenin tek başına yetebilen bir şey olmadığını anlatmaya çalışıyoruz. Oturduğumuz yerden Afrika’daki bir çocuğu severim, Van’daki bir aileyi de severim... Peki ilgili miyim? Sevgi ilgiyle birleşince kaliteli. Türk aile yapısında sevgi var ama ilgi yok. Adam karısıyla ilgilenmiyor. Onunla konuşmuyor, empati kuramıyor. Bu da samimiyetsizliğe yol açıyor. “Önce ben” diyoruz. Yatakta, yemekte... “Önce ben mutlu olacağım” düşüncesi var. “Ben”in olduğu yerde “Biz” olmuyor. Bir de çok şikâyetçi bir toplumuz. Şikâyet ederken kendimizi görmüyoruz.


İlgilenmekten anlamamız gereken ne tam olarak?

A.K.:Mesela adam diyor ki “İş hayatım o kadar yoğun ki karımla çocuğumla ilgilenemiyorum ama çok seviyorum onları.” Karısına sorarsanız “Benimle bir şey yaşamıyor ki ben ne yapayım böyle sevgiyi” diyor. Adama “Hafta sonu ailenle ne yapmak istiyorsun” diyorum, “Hiç düşünmedim” cevabını alıyorum. “Peki hafta içi işinle ilgili ne yapmayı düşünüyorsun” diyorum, uzun uzun cevaplar... Çocuğumuzu okula göndermek, giysisini almak, kitabını almak, yemek yedirmek ilgi değildir. Bu zaten görev. Ama çocuğun dertleriyle,mutluluğuyla ilgili olmak, onu dinlemek, konuşmak ilgidir. Belit ile biz en çok şuna sinirleniyoruz: “Sokak hayvanlarına çok üzülüyoruz, Van’daki depremzedelere çok üzülüyoruz.” Eeee? Üzülüyorsun da ne oluyor? Ne yapıyorsun?


‘Tek derdin kocan mı?’



Belit Özükan: Ben şunu öğrendim: Şikâyet ettiğimiz şeyi düzltmek için biz bir şey yapmıyorsak o zaman şikâyetimizde de samimi değiliz.




A.K.: Amacımız her şeyin sevgiden doğduğunu öğretebilmek. Hepimiz korkuyla dünyaya geliyoruz. Korktuğumuz için de kaçıp kendimizi korumaya alıyoruz. Sevdiğimiz şeylere de bağlanıyoruz. Oysa sevgi alınabilen değil verilebilen bir değer. Paran vardır, onu harcadıkça azalır. Sevgiyse verdikçe artar. Beklentisiz sevebildikçe mutlu oluruz. Karşımızdakinden beklentimiz arttıkça mutsuzluğumuz da artar. Kendinizden beklentileriniz olmalı, karşınızdakinden değil.


En çok hangi konularda telefon alıyorsunuz?

B.Ö.: İşte tam da bu konudan, eşlerin ilgisizliğinden yakınan telefonlar geliyor en çok. Biz de soruyoruz, tamam eşin sana karşı ilgisiz peki sen neyle ilgileniyorsun? Nelerin peşinden koşuyorsun? Hayatta ilgilendiğin şeyler varmı yoksa tek derdin “Kocam bugün beni 4 defa aramadı” mı? Eğer öyleyse git başka işler bul kendine. Sen hayatla ilgilendikçe kocanın gözünde değerin de artacaktır. Ha, ondan sonra hâlâ ilgisizse zaten yapacak bir şey yok.


Biz çok misafirperver olduğumuzu, çok verici olduğumuzu söyleriz. Türkler böyledir deriz... Anlattıklarınızsa bunun tersi gibi geliyor kulağa...

A.K.: Biz misafire karşı çok misafirperveriz, ailemize karşı kötü bireyleriz. Kapımızı çalana çayını veririz, kahvesini veririz, dedikodu yaparız, sohbet ederiz, sahipleniriz. Ama evdekine, koynumuzdakine, doğurduğumuza, büyüttüğümüze karşı öyle değiliz. O kadar aşırı sahipleniyoruz ki kocamızı, karımızı, çocuğumuzu malımız gibi görüyoruz. Kafasına vura vura adam etmeye çalışıyoruz ama aslında adam olmadığımızı göremiyoruz. Yabancıya gösterdiğimiz saygıyı, hoşgörüyü evimizdekine de göstersek her şey başka olur.




B.Ö.: En yakınlarımızdakine misafir muamelesi yapsak belki hiç sorunumuz olmayacak. Biz de, başarısızlık durumunda karşımızdakine öfke duyuyoruz.


Birbirinizi daha önce tanımıyordunuz, alışma sürecinde zorluklar oldu mu?

A.K.: Tabii ki. Belit’i oyuncu olarak tanıyordum. Ben zaten partner olarak zor bir insanım. Kolay kolay beğenmem, çabuk sinirlenirim, duygusalım. Belit de benim gibi işini çabuk yapan, duygusal biri. Ondan öğrendiğim şeyler oldu. Öfkemi kontrol etmeye başlıyorum Belit sayesinde. Bugüne kadar hep tek başıma çalıştım. O yüzden zorlandığım anlar oldu, oluyor da.




B.Ö.: Beni mutlu eden şey uyumu çabuk yakalamamız. Çünkü hayata benzer bakan, hem iş hem insanlık anlamında benzer tutkuları olan insanlarmışız. Bir de programda doğaçlama skeçlerimiz var. Eğer Aşkım’ın yeteneği olmasaydı ya da uyumlu olmasaydık bu doğaçlamalar yapılamazdı. Programdan önce yaşam koçluğu gibi konularda önyargılarım vardı. Oysa Aşkım’dan çok şey öğreniyorum, hayatımda uyguluyorum.


Ne gibi şeyler öğrendiniz?

B.Ö.: Her durumda, her sorunda benim de hatalı olduğum gerçeği; yeni gördüğüm, yeni öğrendiğim bir şey. Bunu hep lafta söyleriz ama kalpte olması başkadır. Şimdi kendimi sorgulamaya başladım. “Ben neyi eksik yaptım ya da fazla yaptım” diyorum. Kişisel olarak önemli bir adım bu.


‘3 kuruşa 5 köfte yok’

Hayatta her yere yarım şeyler bırakmışız. Onu biraz sevmişiz, bununla biraz uğraşmışız. Bir yerde arkadaşlık yapmışız ama kırılmışız. Sonra da diyoruz ki “Ben neler yaşadım bir görsen!” Bir şeyi yaşamadan çok şey yaşayamazsın ki. 40 yere kuyu açacağına bir yere 40 metre kuyu aç. Sabırlı, azimli ol. Her şey emek istiyor. 3 kuruşa 5 köfte yok bu dünyada” diyor Aşkım Kapışmak.






Hazırlayan: Heja Bozyel

Facebook Yorumları

YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.