28 yaşındayım. Bir çocuğum var. İyi bir eğitim gördüm. Ve bu ülkeden fena halde sıkıldım. 3 yanı denizlerle çevrili ülkemin her bir yanından ahmaklar fışkırıyor. Coğrafyadan mı, mentaliteden mi, 1000 yıl önceki göçebeliği üzerimizden bir türlü atmamıza izin vermeyen lanetli bir DNA’dan mı diye merak ettiğim ve bir türlü geçip gitmek bilmeyen bu stres ortamından bıktım artık.


Ormanları beton denizlerine çeviren, tarım ülkesini buğdayını bile ithal etmek zorunda bırakan, son hızla kirleten, kişiliksizleştiren bu ruh hali yeni değil biliyorum. Biraz geriye dönük okumalar yapınca anlamak zor değil. Hiç huzur bulamamışız ki. 60’ların sonunda komünist diye işkence gören aydınlarımız, 80’lerde sokaklarda birbirini öldüren faşistlerimiz şimdilerde kişisel çıkarlar uğruna ülkeyi kana bulamaktan çekinmeyen bir siyasi iklimimiz olmuş hep. Değişir mi? Neden değişsin? Huzursuz ve korku kültürünün hâkim olduğu bir ülkeyi dilediğince yönetmek, çılgınlar gibi askere polise yatırım yapmak varken neden insana yatırım yapılsın ki?


Bu ülkenin toprağı bereketli, bu ülkenin coğrafyası cennet, bu ülkenin doğal kaynakları zengin… Neden kullanmıyoruz? Neden sürekli ona buna atarlanıp, sen bendensin öteki benden değil kafasıyla günümüzü cehenneme, geleceğimizi kabusa dönüştürüyoruz ben bilmiyorum. Küçük hayatımda, küçük ilgi alanlarımla meşgul olup, çekirdek ailemin sağlığını korumaktan başka bir isteğim yok desem; diyemiyorum. İnsanın hayat kalitesi çevresinin ruh durumundan ayrı düşünülemiyor ne yazık ki.


Bu ülkede yaşamak ayağını uzatıp yan gelip yatamamak demek. Sanata, bilime, kişisel gelişime, toplumun refahına ayıracak kaynağımız yok, ne parasal ne de düşünsel; sürekli savaştayız çünkü. Sadece bu son günlerde iyice alevlenen gündemden bahsetmiyorum. Bizim savaşımız hiç bitmedi ki.


Doğayla savaşımız bitmedi; erkeklerimizin kadınlarla; kadınlarımızın birbiriyle; fakirin maaşıyla yaşama savaşı hiç bitmedi.


Dünya üzerinde nereye gitsem ruhuma işleyen bu endişe, bu güvensizlik hali son bulur bilmiyorum. Hem neden bir yere gideyim. Gitsem; sevgilimin beni ilk defa öptüğü yeri, oğlumu doğduğu hastaneden çıkarıp ilk defa getirdiğim evimi, bisiklete binmeyi öğrendiğim sokakları, annemin mezarını, en yakın arkadaşlarımla sarhoşlandığım gecelerin geçtiği mekanları yanımda götüremem ki… Ben doğduğum ve gerçekten cennet olduğuna inandığım bu topraklarda huzurla yaşama hakkımı istiyorum. Bu ülkede şans eseri doğmuş olmanın bana bir dezavantaj olmasından çok sıkıldım ve ne yapacağımı bilmiyorum. İşte bunu itiraf ediyorum.


Leyla





Facebook Yorumları

YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!
  • Misafir merhaba sizin gibi düşünen çok insan var aslında kimi bunu kendine itiraf etmekten korkuyor ne var evet ülke olarak da değil dünya olarak bir kaosa sürükleniyoruz gibi geliyor eskileri özlüyoruz çünkü insanlık anlayış saygı emek sevgi bitti umarım barış dolu sevgi dolu gelecek günlerimiz olsun en azından çocuklarımız gençlerimiz yarınlarımız şanslı olur allah sonumuzu hayır etsin dünyanın ve hayatın aydınlık tarafı çoğalsın sevgilerle
    CEVAPLA
  • Misafir ah...sizi cok anliyorum.. ben de ayni seyleri yasiyorum...
    CEVAPLA
  • Misafir ne denir ki ..
    CEVAPLA
  • Misafir varoşun hüküm sürdüğü topraklar
    CEVAPLA
  • Misafir Szden daha cok bunalmis biri olarak bu sigligin tasradan oldugunu gozlemledim..Memleket guzel ama dnasal tespit dogru,sosyolojik catismalar cok yogun ve iyice cogaldi hatta oyle ki bu bedliklerden mutlu ve huzurlu olmak imkansiz.Avamkultur egemen oluyor ve etnosentrizm yapiyor..Ozlem Ozmen.
    CEVAPLA

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.