Biten bir evlilik, yoğun bir iş hayatı ve her an ilgi bekleyen iki yaşında bir kız çocuğu... Peki ya aşk? Bir gün kapıyı çalacak bu beklenmedik misafir ufukta gözükmüyorsa zaman kaybetmemekte fayda var. Artık harekete geçme zamanı! Aşka ikinci bir şans tanıyan ve Bay Doğru’yu bulmak için flörtçü bir maceraya atılan bekâr bir annenin günlüğüne ele geçirdik...




Hayal kırıklığı ile sonuçlanan ve hatırlamak bile istemediğim bir evliliğin enkazı, tüm zamanımı alan ve her an ego savaşlarına hazırlıklı olmam gereken zorlu bir ofis hayatı, kendimi zar zor eve attığımda ise bana varlığıyla her şeyi unutturan ancak karşılığında bütün enerjimi vakumlayan iki yaşında bir kız çocuğu… Tüm bunların dışında göz açıp kapatıncaya kadar geçen hafta sonları ve birbirini kovalayan monoton günler… Sorduğunuzu duyar gibiyim; ‘Peki ya kendine zaman ayırma şansı?’ Tabii ki sıfır! İşte benim o çok renkli, hareketli ve sürprizlerle dolu muhteşem hayatımın özeti!




Her ne kadar evlenmekle hayatımın en kötü kararını vermiş olsam ve bunu hayatımın en doğru kararını vererek, yani boşanarak telafi etsem de yeni hayatıma alışamıyordum bir türlü. Belki de doğru kelime alışamamak değil; bir şeylerin eksikliğini hissetmekti… Bekâr bir anne olarak yaklaşık bir yıldır bütün zamanımı, gündüz ofis, akşam ise kızımla birlikte evde geçen keyifli ancak yorucu saatler dolduruyordu. Aslına bakarsanız hayatımdan genel olarak pek de şikâyetçi değildim. Bütün stresine rağmen işimi seviyordum ve tabii ki kızım hayatımın en güzel sürpriziydi… Ancak boşanmanın ardından aşk hayatımın tamamen buharlaşıp uçması hatta öyle bir şeyin son bir yılda hiç var olmaması can sıkıcı bir duygusal boşluğa düşürmüştü beni; bunun farkındaydım.




Önceki evliliğimde yaşadığım olumsuz deneyimler, duygusal dünyamda her şeyi yerle bir eden şiddetli bir deprem etkisi yaratsa da yine de aşka olan inancımı az da olsa koruyordum. Evet, kabul etmeliyim ki eskisi gibi uslanmaz bir romantik olma ihtimalim sıfırdı! Aldatılmanın sarsıcı tokadını yemiş kalbi kırık bir kazazede olarak, artık erkeklere pek güvendiğim de söylenemezdi… Hatta son bir yıldır sosyalleşmek için yaptığım tek şey, aldatılmış ve aynı acıyı tatmış olan kız arkadaşlarımla bir araya gelerek; erkeklerin ne kadar zavallı ve güvenilmez varlıklar olduğuna dair saatlerce sürüp giden nefret gecelerine katılmak olmuştu. Sonunda herkesin sarhoş olduğu; depresyon ve umutsuzluğun aşırı doz olarak alındığı bu toplu nefret terapileri, yeni bir ilişkiye başlama umudumu iyice kaybetmeme sebep olmuştu.




Kısacası, durumum kritikti… Günler geçiyor, zaman ilerliyordu. Zaman ilerlerken ben de otuzlu yaşların ortalarına doğru ilerliyordum ve hâlâ yalnızdım! Aşk ile ilgili klişelerden de sıkılmıştım… Arkadaşlarıma göre en hazırlıksız zamanda, hiç tahmin etmediğim bir anda kapımı çalacak olan bu beklenmedik misafir, ne yazık ki daha sokağın başından bile görünmüyordu. Gün geçtikçe beni etkisi altına alan asosyal ev hayatının, içimdeki duygusal boşluğun, derin bir uykuya dalan ve hatta bitkisel hayata geçen libidomun tamamen esiri olmadan önce hemen silkinmeli ve kendi kendimi yalnızlığın dipsiz kuyusundan çekip çıkarmalıydım. Evet, artık harekete geçmenin zamanı gelmişti! Her şeye rağmen aşka bir şans daha tanımaya karar verdim. Dört haftamı ve yaşadıklarımı yazacağım bu günlüğü yeni kararımı uygulamaya adadım…






Birinci hafta


Hızlı bir başlangıç yapmaya karar verdim ve işe facebook profilimi güncelleyerek başladım. Her ne kadar sosyal ilişkilerini internet üzerinden yürüten ve yeni insanlarla bu tür sitelerde tanışan birisi olmasam da bu kez önyargılarımı bir kenara bırakıverdim. Zaten kaybedecek neyim olabilirdi ki! Birkaç dakika sonra daha önce arkadaş listeme eklediğim Kıvanç ile mail’leşmeye başlamıştık bile... Kıvanç kırklı yaşlarındaydı, yazılım uzmanı olarak çalışıyordu ve yeni biten evliliğinden dört yaşında bir kızı vardı. Çok yakışıklı olmasa da fotoğraflarına baktığınızda insana güven veren farklı bir havası vardı. İş saatleri serbest olduğu için kızına yeteri kadar zaman ayırabiliyordu. “Kızım haftanın üç günü benimle kalıyor” dedi ve devam etti; “Boşandıktan sonra birkaç ay yeni hayatıma alışmakta zorlandım ama artık düzenimi kurdum ve yeni bir ilişki için hazır olduğumu düşünüyorum.” Açık sözlü olması, kendisini rahatlıkla ifade etmesi ve ne istediğini bilmesi hoşuma gitmişti. Her ne kadar; “Kızım benim biricik prensesim ve bütün hayatım!” gibi ifadeler, bende olumsuz bir izlenim yaratsa da ona bir şans tanımaya karar verdim.




Birkaç gün mail’leştikten sonra bende güven uyandırmayı başardı ve sıra buluşmak için gün belirlemeye geldi. Bir şeyler içmek için hafta ortası bir gün buluşmayı kararlaştırdık. Her sabah işe giderken huysuzluk yapan kızım, sanki akşam geç geleceğimi ve bakıcısıyla kalacağını anlamış ve şimdiden daha da çok mızmızlanmaya başlamıştı bile! Onu oyuncaklarıyla oyalamaya çalışırken bir yandan makyaj yapmaya ve hazırlanmaya çalışıyordum. O an fark ettim ki yirmili yaşlarda birisiyle buluşmadan önce yapılan keyifli hazırlıklar, çoktan tarihe karışmıştı… Hem bir anne olarak sorumluluklarımı yerine getirmek hem de yeni bir ilişki için adım atmak… Birisiyle buluşmak bile artık eskisi kadar kolay değildi!




İş çıkışı Kıvanç ile buluştuğumda başlangıçta her şey yolunda gitti. Ondan hoşlanmıştım. İşlerimiz, gündelik hayat ve zevk aldığımız şeyler gibi yeni tanışan iki insanın konuşabileceği konular üzerine sohbet ettikten sonra bir anda beni şaşırtan bir soru sordu. “Eski eşinle görüşüyor musun hâlâ?” O anda bununla ilgili konuşmak istediğimi pek sanmıyordum. Ayrıca yeni tanıştığım birine bu konuda açıklama yapmam çok saçmaydı. Her şeye rağmen sorusunu cevapladım ve kızım dolayısıyla görüştüğümüzü söyledim. Cevabımdan sonra sanki Kıvanç’ın bir anda suratı asıldı. Daha onunla aramızda hiçbir şey olamamasına rağmen kıskanç sevgili rolünü oynaması bana çok anlamsız ve rahatsız edici gelmişti. Tehlike çanları çalmaya başlamıştı bile! Ardından bir diğer bombayı patlattı... On beş yıllık evliliğini sorumluluk almaktan ve aynı kişiye bağlanmaktan sıkıldığı için bitirdiğini; şimdi ise özgürlüğün tadını çıkarmak istediğini ve kendisinden genç birisi ile olmayı tercih ettiğini söyledi. Evet, korktuğum başıma gelmişti! Karşımda evden kaçıp kendini şeker dükkânında bulan ve nereye saldıracağını bilemeyen küçük bir erkek çocuğu duruyordu. Benim istediğim ve bir ilişkiden beklediğim kesinlikle bu değildi. İnsan otuzlu yaşlarında daha farklı arayışlarda oluyordu. Gününü geçireceği ve sadece eğlenebileceği birisinden çok; daha uzun süreli bir ilişki ve ilişkinin sorumluluğunu alabilecek bir partner istiyordu. Kıvanç gibi özgürlüğü seks ile bağdaştıran; seksi hayatının merkezine koyan, tek derdi daha genç vücutlara dokunmak ve bir ilişkiden duygusal değil tensel çıkarlar elde etmek olan bir erkekle hiçbir ortak noktamız yoktu. Hayal kırıklığına uğramıştım… İçkilerimizi bitirdikten sonra Kıvanç ile hızlı bir şekilde vedalaşıp ayrıldık. İlk denemem başarısızlıkla sonuçlanmıştı. Acaba erkekler ne zaman büyüyecek ve bir ilişkinin sadece seksten ibaret olmadığını fark edecek olgunluğa erişeceklerdi?






İkinci hafta


Yaşadığım anlamsız buluşmadan sonra internet macerasını bir kenara bıraktım… Daha güvenilir bir yol izlemeli ve planımı adım adım gerçekleştirmeliydim. Yakın kız arkadaşlarımdan bana yardımcı olmalarını istedim. Ne de olsa onlara güvenebilirdim… Tanıdıkları bekâr erkeklerden biri, belki de yeni projem için uygun bir aday olabilirdi.




Ertesi gün hayatımda ilk kez daha yüzünü hiç görmediğim bir erkek ile telefonda konuşuyordum… Eren’in oldukça kibar ve etkileyici bir ses tonu vardı ama tabii ki bu hiçbir şeyin kanıtı olamazdı. Hafta sonu beni aradığında akşam işim olup olmadığını sordu ve buluşmak istediğini söyledi. Saat tam sekizde buluşmak için sözleştiğimiz bardaydım. Peki, heyecanlı mıydım? Pek sayılmaz; heyecandan çok karşıma nasıl birisinin çıkacağını merak ediyordum… Eren; oldukça çekici görünmesinin yanı sıra benim gibi otuzlu yaşların başındaydı… Reklâmcıydı ve daha önce hiç evlenmemişti. Benim hakkımda fazla bir şey bilmediğini biz konuşmaya başladıktan sonra hemen fark ettim. “Sen gelmeden biraz önce yeni evlenen kız kardeşim beni aradı ve hamile olduğunu söyledi. Açıkçası onların adına çok mutlu oldum ama çocuk sahibi olmak önemli bir karar. Daha sonra insanlar boşanıyorlar ve bunu acısını çocuklar çekiyor” dedi. Ne diyeceğimi gerçekten şaşırmıştım. Ona, benim de ‘.’ benzer bir deneyim yaşadığımı söylemeli miydim yoksa sonsuza kadar susmalı mıydım? Birkaç kadeh şaraptan sonra; “Biliyor musun benim bir kızım var” dedim. Bir anda birbirimize baktık ve ikimiz de gülmeye başladık. Alkolün verdiği rahatlıkla; “Anne olmak, seni daha da çekici kılıyor” dedi. Eren’den hoşlanmıştım ama tuzağına düşecek kadar toy değildim. Beni yatağa atmak için taktik uyguladığını biliyordum. Yanılmadığımı anlamam da fazla uzun sürmedi. Gecenin sonunda taksi beklerken; “İstersen bana gidebiliriz” dedi. Böyle bir teklifte bulunacağını tahmin ettiğim için hiç şaşırmadım. “Gelemem, zaten bakıcı beni bekliyor” diye cevap verdim ama bu onu ikna etmeye yetmedi. “Hadi, bu davetimi kabul et lütfen” diye ısrar etmesi iyice moralimi bozdu. Tüm erkekler aynı şeyin peşinde mi diye bir kez daha düşündüm. Sanki seks onların en büyük oyuncağıydı… Eren ile bambaşka hayatlarımız vardı. Bir anda iki farklı dünya arasında sıkışıp kalmıştım. Birinde dışarı çıkıp, erkeklerle flört eden genç bir kadın; diğerinde ise evde kızıyla ilgilenen anne rolündeydim. Dışarı çıktığımda bekâr anne rolünden bir türlü sıyrılamıyor ve sanki bunu saklama ihtiyacı hissediyordum. Eve geldiğimde ise kendimi olduğundan daha yaşlı ve olgun hissediyor; boşanmış ve çocuk sahibi bir kadın olduğum için erkeklerin bana olan ilgisinin azaldığını düşünüyordum. Acaba her iki rolü de birlikte üstlenebileceğim bir ilişki yaşayabilecek miydim?




Üçüncü ve dördüncü hafta


Artık yeni bir birlikteliğe dair umudum iyice kırılmaya başlamıştı. Her şeyi oluruna bırakarak tesadüflerin kapımı çalmasına izin vermeye karar verdim.




Kız arkadaşlarımla birlikte hafta sonu bir şeyler içmek için dışarı çıkmıştık. Gecenin ilerleyen saatlerinde kadın avcıları masamızın etrafında sıralanmaya başlamışlardı bile. Göz göze gelmeye çalışanlar; tanışmak için fırsat kollayanlar, içki ısmarlamak için bahane yaratanlar… Çevremizdekilere pas vermiyor; sohbet etmeye devam ederek gecenin ve eğlencenin tadını çıkarıyorduk.




Kız arkadaşlarımdan biri tanıdık bir grup arkadaşını gördü ve bizim masamıza davet etti. İçlerinden biri, benimle ilgilenmeye başlamıştı bile. Onun da önceki flört denemelerimde tanıştığım erkekler gibi olduğunu düşünüyordum. Belki önyargılı davranıyordum ama günümüzde çoğu erkeğin öncelikli olarak neyin peşinde olduğunun farkındaydım! Gökhan yakışıklı olduğu kadar nazik ve güler yüzlüydü. Gece boyunca benim yanımdan ayrılmadı ve bangır bangır çalan müziğe rağmen sohbet ettik. Kendisinden bahsetmekten çok benimle ilgileniyor ve neler yaptığımı merak ediyordu. Ben de konu açıldığında hiçbir şeyi gizlemedim, boşandığımı ve biten evliliğimden bir kızım olduğunu anlattım. Beni bu şekilde kabul etmek istemeyecek bir erkek ile zaten kaybedecek vaktim yoktu. Dolayısıyla baştan dürüst olmak en doğrusuydu. Anlattıklarım Gökhan’ı ürkütmedi. Aksine kızım ile ilgili sorular sormaya başlamıştı ve kızımı anlatmamdan hoşlanmış gibiydi. Kendimi gerçekten iyi hissediyordum. Bu dünyada çocuğum olmasından rahatsızlık duymayan erkekler de vardı… O gece ayrılırken telefon numaramı aldı ve beni yarın arayacağını söyledi. Evet, galiba sonunda istediğim gibi birini bulmuştum!




Eve geldiğimde çalan telefonum, bir anda başladığım yere tekrar geri dönmeme sebep oldu. Arayan, Gökhan’ın arkadaş grubunu masamıza davet eden kız arkadaşımdı… Gökhan’ın uzun süredir devam eden bir ilişkisi olduğunu söylediğinde ne hissetmem gerektiğini şaşırmıştım. Öfke krizi ve kısa süreli bir hayal kırıklığının ardından erkeklerin neden tek bir kadınla birlikte olmayı başaramadığını düşünmeye başlamıştım… Aklıma bir anda beni daha genç ve güzel bir kızla aldatan eski eşim geldi. Sorunun bende olup olmadığını çok düşünmüştüm o zamanlar… Ama şimdi bu olaya daha farklı bakıyordum. Erkeklerin çoğu avlanma içgüdülerine ket vuramayan varlıklardı. Kendilerine güvenerek ve onları severek teslim olan kadınları, artık ele geçirilmiş bir av olarak görüyorlar ve yollarına adrenalin ve heyecan verecek olan yeni avların peşine düşerek devam ediyorlardı. Tatmin olmaya meğilli değildiler; tıpkı küçük çocuklar gibi oyun ve heyecan peşindeydiler. Tabii ki bu bir genellemeydi ve bütün erkekler için geçerli değildi. Ancak benim gibi ihanet ve güvensizlikle örülü bir ilişkiden yeni çıkmış bir kadının başka türlü düşünmesi de beklenemezdi zaten!





Evet, üçüncü haftayı da geride bırakmış ve dördüncü haftaya girmiştim. Ne yazık ki hâlâ yalnızdım ve yeni bir ilişki için uygun birisini bulamamıştım. Belki ben de yeni birisiyle birlikte olma fikrine tam olarak hazır değildim… Kafam iyice karışmaya başlamıştı. Bir sonraki flört denemesinden önce bir profesyonelden yardım almaya karar verdim ve arkadaşımın önerdiği bir ilişki terapistine gittim. Kendimi ve yaşadıklarımı anlattıktan sonra bana ilk sorusu; “Bu akşam Bay X ile randevuna kimi götürüyorsun?” oldu. Kalakalmıştım! Tabii ki kendimi götürüyordum ama esas soru kendi kendimi ne kadar tanıdığım ve beklentilerimin ne kadar farkında olduğumla ilgiliydi. Yani kısacası adım atabilmem için kendimi yeniden keşfetmem gerekiyordu. “Peki bunu nasıl yapabilirim? Geçmişe saplanıp kalmış gibiyim…” dediğimde ise terapistim ‘yeni ben’ ile ‘eski ben’ arasında bir köprü kurmam gerektiğini söyledi. Donanımlarımı ve karşımdakini etkileyebilecek özelliklerimi unutmamam gerektiğini; kendime güvenmemi ve klişeleşmiş ‘bekâr anne’ sendromundan bir an önce kurtularak; genç ve güzel bir kadın olduğumu yeniden hatırlamamı önerdi. Ayrıca her yeni tanıştığım erkeği ciddi bir ilişki için yüzde yüz potansiyel bir aday olarak görmemeli ve sadece flört etmenin keyfini çıkarmalıydım. Fazla ciddiyet; flört etmenin eğlenceli tarafını yok edebilirdi ve ilerlememe engel olabilirdi.





Terapistim çok haklıydı. Birkaç gün sonra yeni tanıştığım birisiyle buluştum ve tıpkı terapistimin dediği gibi o gecenin keyfini çıkarmaya çalıştım. Bitip yeniden dolan kadehlerin ardından birbirimize bol bol iltifat ettik ve bütün gece boyunca gülmekten yorgun düştük. Taksiye binip eve dönerken; onun kızım için uygun bir baba adayı olmadığının farkındaydım ama o geceki buluşmamda çok eğlenmiştim. Bay Doğru’yu bulana kadar karamsarlığa kapılmamanın belki de en önemli adım olduğunu fark ettim...






Facebook Yorumları

YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.