Hep Sedat’la vakit geçirmek için fırsat kollamama gerek kalmıyor, çünkü her gün bir biçimde o fırsat yaratıyor. “Akşam spagetti yapacağım, sosunu hazırlamama yardım eder misin?” “Senin hediye kahve karışımın bitti. Galiba zencefili fazla kaçırıyorum, tadı senin yaptığın gibi olmuyor. Bana nasıl hazırladığını gösterir misin?” “Kraft ambalaj çok iyi fikir, renkleri ve ismi ona göre seçmek lazım. Sadece internetten mi satacaksın? Bu akşam üzeri bir kere daha konuşalım mı?” “Akşam birlikte film izleyelim ister misin?”


Fizikî koşulların ilişkilere yön çizdiğini söylemek iddialı olur, ama etkilediği kesin. Üç gündür hava soğuk ve kapalı olduğu için, kapalı mekânlarda bir araya geliyoruz. Birkaç defa kafede buluştuk. Bir kere dışarıda beraber yemek yedik. Genellikle onun evinde vakit geçirdik, o çalıştığı ve tasarım yaptığı koca bilgisayarı taşıyamadığı için.


Akşam filmi bende izleyeceğiz.

“Komedi olursa ve yanında patlamış mısır varsa hayır demem. Ben de bilgisayarı televizyona bağlamak için ara kablo almıştım. Onu denemek istiyordum.”

“Beni evine mi davet ediyorsun?”

“Sence?”

“Tamam, mısır var mı gelirken alayım mı?”

“Olması lazım. Yoksa ararım.”


Hafif ergen tonunda bir diyalog, ama bir yandan da bir süredir beraber olan bir çiftin konuşması gibi. Ergen tonu ilişkimizin yeni olmasından, üç günlük değil de daha uzun zamandır berabermişiz gibi görünmemiz ise Sedat’ın davranışlarından ileri geliyor.


İlk defa bir erkek benimle vakit geçirmek için plan yapıyor. Kendimi bırakayım mı, yoksa dikkat mi edeyim, edeceksem nasıl dikkat edeyim bilemiyorum. Her şey çok hızlı ilerliyor, biraz ürküyorum. “Her şey aynı anda iyi gidemez, ille de bir aksilik çıkar, dikkatli olmak lazım” diye kafamın içinde bir ses arada bir yankılanıyor. Benim yılbaşı hediyesi tarçınlı zencefilli kahveme isim ve elbise aramasından işkilleniyorum. Bu iş çok büyürse nemalanmak mı istiyor, diye kendime soruyorum.


“Yuh Sinem! Bu adamın işi gücü var, gayet de iyi kazanıyor. Senin karacağın kahveden niye medet umsun?”

“Ne bileyim.”

“Altında bir şey arama. Tamam, ne güzel işte, adam seni arıyor soruyor, bir gecelik ilişki olarak görmüyor. Sıfırdan bir şey yaratıyorsunuz beraber. Sen tam ne yapmak istediğini düşündüğün sırada Sedat çıktı karşına. Bunlar güzel işaretler olabilir. Ama...”

“Hah Ertan, ben de tam şu meşhur ‘ama’nı bekliyordum! De hadi de, içinde kalmasın: Ama Sinem dikkat et.”

“Ama gerçekten dikkat et...”

Karşılıklı güldük.

“Kapılma demek istiyorum.”


Ertan haklı. Ben kapılmakla ayrılmayı biliyorum, ikisinin arasını hiç bilmiyorum.


Düşününce aslında ne kadar kolay. Biri var hayatında, zaman içinde zaten göreceksin. Onunla iyi anlaşabiliyor musun, beraberken nasıl hissediyorsun, o seninle ne kadar ilgili, senin gibi evlenmek aile kurmak istiyor mu istemiyor mu... işte nereye geldim yine... kendime kızmayacağım hayır... her neyse bunların hepsini zaten göreceğim. Günler çok çabuk geçiyor, geçerken de sana ayna tutuyor. Görmeye hazırsan görüyorsun, yoksa ya fark etmiyorsun ya görmemeyi tercih ediyorsun.


Bu kez zamana, hayata inanmayı tercih ediyorum. İyi ki şu kahve karışımını hazırladım. İyi ki Atila ile işte ayrılma konusunu konuşacağım. İyi ki kendime dair tamamlamam gereken işler var da günüm gecem Sedat değil.


Atila bana hiç cevap vermedi. Arasam mı mesaj mı atsam diye diye bir gün geçti, kendi kendimi rahatsız ettim. Bazı şeyleri çok uzun boylu düşünmemek lazım. Aradım, ilk çalışta hemen açtı. Onunla yarın akşam iş çıkışı görüşmek istediğimi, hem benim için hem onun için önemli olduğunu söyledim.


“Sinem ben kalmanı çok isterim.”

“Sağol Atila ama ben kararımı verdim. Seninle konuşmak istediğim işten ayrılma şeklim.”

“Tazminatını istiyorsun.”

“Evet.”

“Haklısın ama seni o zaman işten çıkarmam lazım. Bunun için de iyi bir sebebim olmalı.”

Atila istediğim hiçbir şeye hayır demiyor. Hilmi ile ilgisi olduğunu düşünüyorum. Sormamda sakınca yok.

“Hilmi ile görüşebildiniz mi?”

“Evet. Evi yasal değil de doğal yollardan geri almaya çalışıyorum.”

“Nasıl doğal yollardan?”

“Hilmi ortağı Banu’nun şirketine dava açmamı istemiyor. Eskiden sahip oldukları şirketlere açılmış ve devam eden başka davalar var. Uzun hikaye şimdi hepsini anlatmayayım ama işin ucunda hapse girmek var. Banu, peşinden Hilmi’yi de çekebilir içeri. Dairenin üzerindeki ipoteği kaldıracağız, karım ve çocuklar o evde oturmaya devam edecekler. Ev satılmayacak yani. Karşılığında fuar standı işini onlara vereceğim. Sonra da satış noktaları için stant yapacaklar. Fiyatları biraz şişirecekler, ben onay vereceğim. Böylece bizim referansımızla başka işler alabilecekler. İlk defa işi özel hayatım için kullanıyorum. Huzursuzum ama başka çarem de yok.”

“Sevindim senin adına.”

Aklımdan “evine döner, iyi ki ona kapılmamışım” diye geçirirken Atila devam etti:

“Teşekkür ederim Sinem.”

“Neden?”

“Hilmi ile medeni biçimde konuşabildiysem, senin sayende.”

“Seni zaten bulurdu ben olmasam da.”

“Öyle değil. Şirkette sakince konuştuk, sakinleşince seçenekleri görebiliyorsun, stant konusu zaten böyle girdi devreye.”

Bu durumda kendim için bir şeyler istememde sakınca yok.

“O zaman bana tazminatım konusunda yardımcı olacaksın.”

“Tamam, halledeceğim.”

Benden hoşlandığından hiç bahsetmediği için ona sinirlendiğimi fark ettiğim sırada Atila ekliyor.

“Sinem, bir şey söylemek istiyorum sana. Sen ayrıldıktan sonra görüşmeye devam edelim isterim, eğer sen de istersen.”

Ne diyeyim şimdi Atila’ya? Kestirip atmak da istemiyorum, umut vermek de.

“Olabilir tabii.”

Sedat gelecek bu akşam, kalkmak istiyorum.


Atila’nın yanından ayrılırken hayata bir kez daha teşekkür ediyorum. Sedat olmasaydı şu an şöyle derdim. “Oh, işten ayrılıyorum, aynı yerde çalışmadığımıza göre birlikte olmamız artık çok kolay.” Sonra onun boşanma işlerine takacaktım. Çık kuyudan Sinem, çık diyorum kendi kendime.

İyi yoldayım. Sadece kendime ait, kendimle ilgili planlarım, hayallerim olunca, sevdiğim şeylerle ilgilenince, bunların hiçbiri bir erkeğe bağlı olmayınca hayat gerçekten bambaşka akıyor.


Şu an tek isteğim tazminatımı alarak işten ayrılmak. Ufaktan kahve işine başlamak, defter kalemle devam etmek. Mumlarla ilgili henüz ne yapacağımı bilmiyorum. Bir paket de olabilir. Hediye seti mesela.


Bunları düşünerek eve varıyorum. Evim tertemiz, sanki bugün daha bir huzurlu. Mumlarımı yakıyorum. Sarı ışıklı yerden aydınlatmaları açıyorum. Mutfağa gidiyorum. Çok seviyorum mutfağımı, böyle güzel bir mutfağım olduğu için bin şükür. Teflon tencereyi çıkarıyorum. Erzak dolabını açıyorum. Mısır kalmamış. Montumu giyip çantamı koluma takıyorum, aşağıdaki markete inmek için. Zil çalıyor. Sedat elinde mısır paketiyle karşımda gülümsüyor:

“İtiraf et, bakkala mısır almaya gidiyorsun.”

Mahcup gülüyorum. Elindeki kese kâğıdı paketi uzatıyor. İçinde bir kırmızı şişe ve bir paket mısır var. Mutluluktan eriyorum.

Gece güzel geçecek.


Gelecek bölüm 8 Ocak 2018 Pazartesi hthayat.com’da


Diğer bölümler


Facebook Yorumları

YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.