Gönül meselelerine fazla daldığımı gece yatmadan önce, iş bulma sitelerinden birinden gelen mail sayesinde fark ettim. İş aradığım dönemde sistemlerinde kayıtlı kalmışım herhalde. Baktım, bizim şirket Satış ve Pazarlama Direktörü arıyor. İkisi ayrı direktörlüktü, demek ki tepelerine birini getirecekler, sonra ikisini de gönderecekler. Bu durumda bana ne olacak? Gelenle çalışabilecek miyim? Beni de gönderirler mi? Acaba benim yerime de birini arayacaklar mı?


Sabah uyandığımda kaldığım yerden düşünmeye devam ediyordum. Sanki yatarken hırkamı çıkarıp kenara koymuşum da sabah uyanınca elimi hemen uzatıp başucumdan alıp giymişim gibi.


Ahşap kokulu kafeye stres atmaya gittim. Sıcacık tost, su bardağında açık çay çok iyi geldi. Saatime baka baka, kendi kendime “birazcık daha oturayım, beş dakika daha, üç dakika daha” diye diye saati dokuz ettim. Hesabı istedim. Çantamda cüzdanımı arıyorum, yok. Arabada mı acaba, bakıp geleyim desem olmaz. Uzağa park ettim, beni daha “Yarın verirsin canın sağolsun” diyecek kadar tanımıyorlar. Ofisten bir arkadaşa telefon edip yardım isteyeyim de diyemiyorum, herkesle papazım. Bunları aklımdan geçirirken garsona baktım, o pencereden dışarı bakıp bekliyor.

“Cüzdanımı evde unutmuşum. Size işyerimin telefonunu versem... Yarın ödeme yapsam... Her sabah geliyorum.”

Bir kaşını kaldırıp,

“Müdüre sorayım hanfendi” dedi.

Kıpkırmızı kesildim.

Garsonu beklerken kulağıma biri eğildi:

“Olur böyle şeyler, dert etmeyin.”

Kafamı kaldırdığımda sinekkaydı tıraş olmuş, muhtemelen saçlarını dün kestirmiş, gri takım elbiseli, kravatını düzgünce bağlamış, hafif bir koku sürmüş, kırklarının başında bir adamla karşılaştım. “Hemen dönüyorum” deyip kasaya doğru yürüdü. Çantamı kucağıma alıp gelmesini bekledim.


“Cüzdanımı evde mi unuttum, arabada mı bilmiyorum. Çok naziksiniz. Çok teşekkür ederim.”

“Rica ederim.”

Kapıya çıktık.

Telefonuna bakıp sordu:

“Turnacıbaşı Caddesi ne tarafta biliyor musunuz?”

Benim işyerinin olduğu sokağı arıyor.

“Ben de oraya gidiyorum.”

“Ne güzel tesadüf” dedi.

Yürürken on beş dakika sonra randevusu olduğunu, biraz yürümek istediğini söyledi. Bizim binanın önüne gelirken yavaşladım. Desem ki “Size borcumu ödemek isterim”, tuhaf kaçacak. Görüşmek istiyorum zannedecek. Kendimi kasmamaya karar verdim:

“Ben bu binada çalışıyorum. Geç kaldım biraz. Yardımınız için tekrar teşekkürler.”

Tekrar görüşeceğimizi zannediyorum.”

“Bir dahaki sefere çaylar benden o zaman.”

Sen kasmayınca hayat yardım ediyor.

“İyi günler” deyip döndüm, kapıya doğru yürürken parmağında yüzük var mı diye bakmadığımı fark ettim. “Fena değil, yakışıklı sayılır” dedim içimden. “Hiç evlenmiş midir? Evlendiyse bir daha evlenmek istiyor mudur?” diye kendi kendimesormama engel olamadım. Derhal bileğimdeki paket lastiğini çekip kendime geldim. “Yarın öbür gün anlarsın, acele etme” dedim.


Ofise girdiğimde tuhaf bir gerginlik hissettim. İyi anlaşan, tuvalete bile beraber giden kızlar aralarında fısıldaşıyorlar. Genel Müdür’ün sekreteri telefonda çaycıya telaşla “İki kahve, biri orta biri az şekerli, aman yanlışlık olmasın” diyor. Benim direktör odasında oturuyor, kapısı açık, halbuki hep kapatırdı. Önündeki ekrana ciddi ciddi bakıp bir şeyler yazıyor. Bilgisayar ekranında whatsapp mesajı yazdığına bahse girerim. Kanlı bıçaklı olduğu Satış Direktörü ise ekibiyle şakalaşıp gülüşüyor. Abartılı gülüyor. “Her şey yolunda, hiç umurumda değil tepeme gelecek adam” der gibi.


Oysa ikisi de çok hırslı. Şirket, ikisine de aynı marka otomobil veriyor. Pazarlamacının modeli 2017, kendininki 2016 diye kıyameti koparmıştı satışçı yılbaşı üzeri. Biri ben pazarlamasam sen ne satacaksın diyor, öteki bende doğuştan yetenek var, sen pazarlamasan da satarım diyor. Benim direktör tutturmuştu “Ben de odama toplantı masası istiyorum” diye. En uzağa kim işeyecek? Üç vakte kadar ikisi de kapının önüne koyulacak, artık sidik yarışına karşıdaki boş arsada devam ederler.


Sabah yaşadığım cüzdan hadisesinden sonra karar verdim. İş yerinde insanlarla iyi geçineceğim, arkadaş edineceğim. Beni de atmazlarsa tabii. İlk adımım herkese “Günaydın” demek, yüz yüze gelince gülümsemek. Bugüne kadar pek nadir yaptığım şeyler.


Sakinim. İçimden bir ses, benim burada çalışmaya devam edeceğimi söylüyor. Ama kiminle? Şimdi direktörümden daha cins biriyle mi? Gelen stant fiyat tekliflerini excel’deki tabloya yerleştirirken, Genel Müdür’ün odasından biri çıkıyor. İlan perşembe yayınlanmış, bugün salı. Hemen görüşmelere başlamışlar. Demek aceleleri var. Ya da bu konuşulan bir şeydi de ben duymadım. Kim bana niye şirket dedikodusu getirsin ki?


İki sidik yarışçısının adamın arkasından bakarken çarpışmaları herkesi güldürdü. Ben bilgisayar ekranının arkasına saklandım yüzümü görmesinler diye. Uzun uzun kendi kendime güldüm. Doğrulduğumda, sekreterin Genel Müdür’ün odasının kapısını kapattığını gördüm.


İkinci adayı göremedim diye hayıflanırken ben, bilgisayar ekranımda direktörümün mesajı belirdi.

“Odama bekliyorum.”

“Gelir misin?” değil.

“Gelebilir misin?” değil.

Excel çıkışını alıp odasına gittim.

“Otursana” dedi.

Emir cümleleri bir tek benim mi tüylerimi havaya dikiyor?

Oturacağım zaten, ayakta bekleyince belim ağrıyor.”

O sırada çaycı masasına kahvesini bıraktı. Köpüğü kaçmış fincanı bilerek taşırdı, silmeden gitti.

İrkildi direktörüm. İktidarını yitirirken onu sevmeyenlerin aynı anda aldığı tavra içerlediğini gördüm. Üzüldüm mü haline? Hayır. Bence fazlasını hak ediyor. Zaten bence hayat, ben de dahil, herkese hak ettiğini veriyor.


Fiyatlara baktı baktı:

“Beşinci alternatifi de görsek iyi olur” dedi.

İçimden “Alsam da sen görebilecek misin acaba?” diye geçirdiğimi anladığını sanıyorum.

“Olur, alırım” dedim gülümseyerek. Niyet ettiğim gülümseme tam bu değildi ama olsun.


Odasından çıkarken Genel Müdür’ün odasının kapısı açıldı.

Genel Müdür:

“Tamam Atila, biz seni ararız, birkaç güne başlarsın.”

“Görüşmek üzere” diyen ses çok tanıdık geldi.

Arkam dönük masama yürürken nasıl biri diye bakamadım. Bir şey unutmuşum gibi aniden geri döndüm. Çarpıştık. Görünce afalladım. “Pardon” diyebildim.

Koluma yavaşça dokunup,

“Olur böyle şeyler, dert etmeyin” dedi.

Sabah hesabımı ödeyen adam, birkaç güne kadar direktörüm olacak.

Hayatın sürprizlerle dolu olduğu doğrudur.


Devamı 30 Ekim 2017 Pazartesi...



Diğer bölümler


Facebook Yorumları

YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!
  • Misafir yok artık ya. kurgu mu gerçek mi bunlar... hilmi den sonra bu kadar çabuk bu adam... gerçi illa bir şey olacak değil ama olur böyle şeyler dert etmeyin çok hoşuma gitti..
    CEVAPLA

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.