Perili Fatma - 21


Gecelik, sabahlık, sutyen külot almak için Perşembe Pazarı’na uğramıştı. Hemen bohçasını doldurup çıkacaktı. Fakat öğle kalabalığına denk gelmişti ve tezgâhın önü epeyce kalabalıktı. Para üstünü bekliyordu ki bir çığlık koptu.

“Aaaa!... Cüzdanım!...Cüzdanım!...”

İç çamaşırı bakan kadınlardan biri, yanı boydan boya kesilmiş çantasını kaldırmış gösteriyor, bağırıyordu.

“Hırsızlar çantamı kesmişler.”


Kadınlar çantalarını sıkıca göğüslerine çekip bastırırlarken birbirlerine soruyorlardı.

“Kim yaptı acaba?”

“Şuradaki olmasın.”

“Kim bilir.”

“Bence odur.”

“Tipi müsait ama...”

“Kesin o.”

“Günah almayın hemen, gerçi belli de olmaz ama...”

“Bunlara tırnakçı derler. Elinden parayı tırnağına takar alır, vallahi ruhun duymaz.”


Her ağızdan bir ses çıkarken, çantası boydan boya kesilen kadın birden,

“Sen çaldın!” dedi.

Perili kalakaldı.

“Sen ne dersin be!”

“Aç bohçanı. İçine sakladın değil mi? Ver cüzdanımı.”

Perili bir çırpıda bohçasını döktü.

“Aha bakasın burada mıymış?”

Bu sırada yandaki baharat tezgâhının arkasındaki adam, kırmızı bir cüzdanı eliyle havaya kaldırıp sordu:

“Cüzdanın bu mu abla?”

“Evet.”

“İçi boş.”

Kadın, Perili’ye dönüp bağırdı.

“İçinden paralarımı alıp cüzdanımı attın.”

“Ağzını toplayasın. Bunlar benim paralarımdır.”

“Hırsız!”

Perili, cevap vermeye fırsat bulamadı. Kargaşayı duyan sivil polis gelmişti.

“Ne oluyor burada?”

Çantası boydan boya kesilen kadın atıldı hemen.

“Bu kadın cüzdanımı çaldı.”

Sivil polis, Perili’ye döndü.

“Doğru mu?”

“Abim yanlıştır. Burada bu kadar insan vardır, niye hırsızlığı bana layık görürsünüz?”

Kadın, gerisini getirmesine izin vermedi.

“Şikâyetçiyim memur bey.”

Polis önce kadına, sonra Perili’ye baktı.

“Hadi karakola.”


Karakolda komiser kaşlarını çatıp sordu.

“Hanım, gözünle gördün mü cüzdanını aldığını?”

“Görmedim ama...”

Sonra Perili’ye döndü:

“Çaldın mı?”

“Tövbe.”


Perili, ifadesine geçecek adresini söylerken, onu şikâyet eden kadın,

“Al işte Komiser Bey, namlı mahalle! Bunu şikâyet etmeyeyim de kimi edeyim?”

Perili, bir kadına bir komisere baktı.

“Komiser Abim, bu kadın bana hakaret eder, şikâyetçiyim.”

Komiser elindeki kalemi masaya attı.

“Avukatınız var mı?”

Kadın

“Beyimi arayayım, bulur” dedi.

Perili nispet yapar gibi cevap verdi.

“Âlâsını bulurum şimdi bir telefonla.”

Komiser masasının üzerindeki telefonu öne doğru itti.

“Çağırın gelsinler, bu şikâyetleri almadan onlarla bir konuşalım.”


Perili, Altan Bey’i arayıp olanları anlattı, nerede olduğunu söyledi. Komiser de kadın da, ifadeyi kayda geçen memur da Altan Bey’in sözlerini duydular:

“Yanımda bir avukatla bir saate orada olacağım. Merak etme sen.”


Önce çantası boydan boya kesilen kadının kocası bir avukatla beraber geldi. Avukat, odanın öteki tarafına çekip kadının kulağına fısıldadı.


“Sonraki aşamada savcıya ifade vereceksiniz. Hâkim, onun çaldığını kanıtlamanı isteyecek. Delilin, tanığın olmadığı için ilk celsede dava bitecek. Polisi de, savcıyı da, hâkimi de, kendini de boşuna meşgul edeceksin. Paranı da geri alamayacaksın.”


Çıt çıkmayan on dakikanın sonunda Altan Bey, avukat arkadaşıyla geldi. Odadakiler, Perili Fatma için gelen iki adamı görünce şaşkınlıklarını gizleyemediler. Avukat, şikâyetçi kadına sordu:

“Cüzdanınızdaki paraların seri numaralarını biliyor musunuz?”

“Yok. Nereden bileyim?”

“O halde Fatma Hanım’ın üzerindeki paraların sizinkiler olduğunu iddia edemezsiniz. Paranızı çalan kişinin Fatma Hanım olduğunu kanıtlamanız istenecek. O an olay yerinde bulunan kişilerden en az birini de şahit göstermelisiniz. Savcı dava açsa bile mahkemede hiçbir şey elde edemeyeceksiniz. Karşılığında, Fatma Hanım’ın açacağı hakaret davasını muhtemelen kaybedecek ve ona tazminat ödemek zorunda kalacaksınız.”


Arkasına yaslanıp kollarını göğsünde kavuşturmuş halde onları dinleyen komiser, döner sandalyesinde doğruldu, tutanakları uzattı.

“Şikâyetleriniz için imzalarınız lazım.”

Cüzdanı çalınan kadın önüne bakarak,

“Ben şikâyetimden vazgeçtim” dedi.

Perili kadına dik dik baktı.

“O vazgeçmişse ben de vazgeçmişim.”


Karakoldan önce şikâyetçi kadın beraberinde kocası ve avukat ile çıktı. Perili Fatma, Altan Bey ve avukat arkadaşıyla arkalarından yürürken kadına seslendi:

“Mahallem namlıdır ama benim tek bir lekem yoktur.”


Altan Bey’e ve avukata defalarca teşekkür ettikten sonra yanlarından ayrıldı. Zaten ertesi gün Altan Bey onu evine bekliyordu.


Öğle sonrası sıcağı iyiden iyiye kendini hissettiriyordu. Perili, bakkaldan soğuk su, simitçiden üstü kızarmış bir simit alıp semt parkında ağaç gölgeliği aradı. Yaşlı bir ağacın altına oturdu, sırtını ağacın gövdesine yaslayıp terliklerini çıkardı. Pazarda, karakolda yaşadıkları ağırına gitmişti. Oturunca yorgunluğunu daha fazla hissetti, sıcağın etkisiyle bedeni kendini ağır ağır bıraktı, göz kapakları ağırlaştı. Şu bohçayla fal işini bırakabilir miydi acaba? Üstüne başına çeki düzen verebilir miydi? Başka bir eve taşınabilir miydi? Bunların hepsini nasıl yapabilirdi ki?


O gözleri yarı kapalı bunları düşünürken, yaklaşan adım seslerini duydu. İki genç kız önünde durdu. Biri yere çömelip sordu.

“Fal bakar mısın bana?”

Güneş gözlükleri gözlerini gizliyordu, ama kısılmış sesinden, üzerinde beyaz kâğıt mendil kalmış, kızarmış burnundan ağladığı anlaşılıyordu. Perili yorgundu ama genç kızı geri çevirmek istemedi.

“Bilmek istediğin nedir, onu söyle?”

“Beni seviyor mu?”

Perili kıza baktı.

“O seni sevse ne kazanırsın, sevmese ne kaybedersin? Sen kendini sever misin?”

Kız burnunu çekti. Perili devam etti.

“Sen kendini sevmezsen kimse seni sevmez. Başta sevse de sonradan sevmez olur. Hadi diyesin bana: Sen sevilmeye layık olduğuna inanır mısın? Mühim olan budur.”


22. bölüm 13 Nisan 2018 Cuma hthayat.com’da...


Diğer bölümler



















Facebook Yorumları

YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!
  • Misafir doğru
    CEVAPLA

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.