“Hedeflerin ve değerlerinle uyumlu bir hayatı seç” mottosuyla ilerleyerek, Profesyonel Koçluk ve Danışmanlık alanında yaptığı çalışmalarda, 16 yıllık İnsan Kaynakları tecrübesiyle çok sayıda kişinin kariyerine ışık tutan Sezin A. Ninic ile HTHayat okurları için, “Kozalarını yırtmayı bekleyen profesyoneller” üstüne düşündürücü ve ilham verici bir söyleşi yaptık.


"Öyle nitelikli bir kitle var ki, potansiyellerini ortaya koymadıkları için kendilerini gerçekleştirmedikleri gibi bizleri de üretimlerinden mahrum bırakıyorlar"


Bu sözünüz dikkatimi çekmişti ve beni çok etkilemişti. Kimdir bu bahsettiğiniz kitle, bize biraz anlatır mısınız?

İş hayatında üst-düzeyden uzman seviyesine kadar farklı konumlarda kişilerle birebir çalışmalar yapıyorum. Türlü sebeplerden dolayı, kendi nitelikleri, istekleri ve hedefleri ile uyumlu olmayan hayatlar yaşayan ve potansiyelini gerçekleştirmeyen hatırı sayılır bir kitle var.


20’li yaşlar bir şeyleri elde etme telaşı ile geçtiği için kişiler potansiyellerini gerçekleştirip gerçekleştirmediklerini çok fark etmeyebiliyorlar. Peşinde koştukları hedeflerin bir kısmını ya da çoğunu gerçekleştirdiklerinde ise tatminsizlik yaşıyorlar ve yaşadıkları tatminsizlikle 30 yaş ve sonrasında bu konuda farkındalık kazanıyorlar. Özetle bu kitle, farklı meslek gruplarından ve çeşitli seviyelerden, çoğunlukla 30 yaş ve üstü kişilerden oluşuyor.


Potansiyeli ortaya koymada insanları en çok baltalayan sebepler neler?

Potansiyelini keşfedip bunu ortaya koyma isteğine sahip kişilerin büyük bir kısmı mükemmellik engeline takılıyor. Ortaya koyacağı işin en iyisi olması hedefi her ne kadar değerli olsa da, bunun sonucunda kişi ya hiç üretmiyor ya da geç ve sınırlı üretim yapıyor. Günümüzün hızlı değişen koşulları ise buna izin vermiyor. Çünkü şöyle bir tehdit var: Arzu ettiğiniz bir işi, projeyi hayata geçirmekte geç kalmanız demek, bunların başkaları tarafından yapılması, gerçekleştirilmesi demek.


Bir diğer engel ise başarısızlık korkusu. Tabii ki başarının tanımına göre de bu korkunun derecesi değişim gösteriyor. Sonuçta, tanımladığı başarının gerçekleşmemesi ihtimalini göze alamamak kişileri durduruyor. Bu da bir konfor alanı aslında çünkü kendinizi ortaya koymadığınızda başarısız olma ihtimaliniz de olmuyor. Ortaya çıkmamak “güvenli” geliyor, ancak gelişim de tatmin de konfor alanı dışına çıkıldığında gerçekleşebiliyor.


Yaptığınız çalışmalarda bu konuda en çok işleyen, faydalı olan yöntemler neler?

Oldukça fazla yöntem var ve bunlar kişinin ihtiyaçlarına göre değişiklik gösteriyor. Birkaç örnek verecek olursam: Güvenli sularda ilk adımları atmak, adım adım hareket etmek. Örneğin; kişinin potansiyelini ortaya koyması eğer bir seminer aracılığıyla ve bilgi birikimini paylaşması yoluyla gerçekleşecekse, bunu ilk etapta büyük katılımlı konferanslarda değil de tanıdığı bildiği kişilerin katılımından oluşan küçük gruplarda yapması düşünülebilir. Bilgisine ve iyi niyetine güvendiği kişilerden geribildirim alması ve ilerlemek istediği alanda bolca pratik yapması da aynı paralelde örnekler.


Odağı sonuçtan sürece alma da diğer bir konu. Kişinin kendini ortaya koyarken kontrol edebildiği alandır süreç, ki bu da yolculuğun kendisidir. Örneğin; kitap yazma hedefi olan bir kişi kitabın ne kadar satacağına odaklanmak yerine bu üretim sürecinin kendisini ne kadar geliştireceğine ve sonuçta kalıcı bir eser yaratacağına odaklanırsa daha kolaylıkla ve şevkle adım atar.


Son dönemde, kurumlar tarafından benimsenmeye başlanan agile prensipleri bu tür çalışmalara uygulamak mümkün. Bir projeyi uzun süre kendini dış dünyaya kapatarak ve kimseyle ara paylaşım yapmadan nihai haliyle ortaya çıkarmak yerine, kısa aralıklarla üstünde çalışılan taslak çalışmaların size yol gösterebilecek kişilerle paylaşma ve geribildirim alıp tekrar üzerinde çalışma yoluyla gerçekleştirmek yöntemi son derece fayda sağlıyor.


Son olarak “istediğim gibi olmazsa ne olur?” sorusunun cevabı ile yüzleşmek ve barışmak da kritik bir konu. Tanımlanan başarı ile uyumlu olmayan bir sonuç çıktığı takdirde, buna öğrenme fırsatı olarak bakabilmek büyük önem taşıyor. Aslında bu bir zihniyet değişimi demek çünkü yargılayan zihniyetten gelişen zihniyete geçiliyor.





Yurt dışı tecrübenizi dikkate alarak değerlendirirseniz, sizce ülkemiz insanı ne gibi farklılıklar sergiliyor?

Eleştiri kültürü, yaratıcılık ve fırsat eşitliği, farklılık gözlemlediğim ve kişilerin potansiyellerini hayata geçirebilmelerini etkilediğini düşündüğüm üç alan. Eleştiri kültürünü geliştirmemiz gerektiği kanısındayım çünkü eleştirirken ya göklere çıkartıyoruz ya da yerin dibine sokuyoruz ve bunu da kişinin üretimini göz anına alarak değil, kişisel bir yaklaşım güderek şahsına yönelik yapıyoruz. Yani eleştiri yapan da, alan da konuya kişisel bakıyor.


Farklı ses ve görüşleri duyabilmek, bireylerin gelişimi ve ilerlemesine destek olmak adına farklı kişilere fırsat tanımaya ihtiyacımız var. Kapsayıcı yaklaşım, niyetin yanı sıra emek ve zaman da gerektiriyor ve bu konuda herkese görev düşüyor.


Bireysel üretime büyük katkı sağlayan yaratıcılık faktörünün de yaptığım çalışmalarda çoğunlukla alt sıralarda yer aldığını görüyorum. Yaratıcılık dediğimizde genelde akla sanata, reklamcılığa dair çalışmalar geliyor sadece. Oysa yaratıcılık bunların dışında çok şeyi içeriyor: Sorunlara alternatif çözümler bulmak, yeni fikirler yaratmak, farklı bakış açıları geliştirmek de yaratıcılık gerektiriyor ve bu, potansiyelimizi ortaya koymada çok faydalı bir değer ve beceri.


Röportaj: Neylan Ayel

Facebook Yorumları

YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.