Boşanma dediğin öyle bir günde olmuyor. Giriş, gelişme ve sonuç bölümleri ayrı ayrı kanırtan, hangi bölümün ne kadar uzun süreceği de hiç bilinmeyen bir muamma süreç bu. Mesela boşanma öykülerinin gelişme aşamasında olan birkaç çift tanıyorum. Belki farkında bile değiller. Belki de sonuç kısmına gelmeden ölüp gidecekler. ‘Ölene dek mutlu yaşadı’ diyecek birileri arkasından. Hiç de mutlu yaşamamış olacaklar aslında.


Boşanmaya karar verdiğimiz günün ertesinde, ikimizin de üzerinden nasıl tatlı bir yük kalktığını, evdeki enerjinin nasıl değiştiğini (neredeyse o gün eve daha çok gün ışığı girdiğini filan hatta) fark ettiğim anı hatırlıyorum. Üzgün, yorgun, öfkeli ve hatta kırgınken bile bir tür iç rahatlaması yaşamak mümkün. Ayrılığı dillendirdiğinde olan şey tam olarak bu. Üzgün, yorgun, öfkeli, kırgın bir iç rahatlaması.


Tabii bu iç rahatlaması ertesi gün geliyor olsa da, ayrılığın kendisi o kadar kolay gelemeyebiliyor. Resmi olarak boşanıp evlerimizi tamamen ayırana kadar aradan 5 ay geçti.


Ayrılığa tam tarih vermek zor. Bazı kayıtlarda ilişkimiz bilmem hangi ayda bitmişti. Başka bir görüşe göre ise, hani o Kasım’da güneye gittiğimiz zaman ilk tohumlar filizlenmişti. Ayrılığın nasıl yeşerip büyüdüğünü fark etmeyi kimse seçmiyor. Aşkın büyüyüp serpildiğini izler gibi, bir de ayrılığın nasıl ne olduğunu izleyebiliyor olsak, dünyada ayrılık acısı diye bir şey kalmaz.


Çünkü en çok acıtan taraflarından biri, taraflardan birinin dönüp ‘beni sevmeyi ne zaman bıraktın?’ diye sorması oluyor.


Süreçler takip edilmeyince, aşk da bir vıcıklaşıyor. Sonra, elimde bu vıcık vıcık aşkla, hiç çekinmeden adamın biriyle içki içmeye gittim.


Bir ara sandalyesinden kalkıp yanağıma uzandı, ‘ne güzelsin sen’ dedi. Klasik çapkınlık numaraları işte aslında. Normalde hayatta yemem.


Nasıl kızardım! Yanaklarım Amasya elmasına döndü. Adam gülüp ‘aaa resmen kızardın, yıllardır kızaran bir kadın görmemiştim’ dedi.


Yıllardır ilk kez ‘yalnız’ bir kadındım. Sevgilim yoktu yani. Öyle birlikte oturduğum bazı adamlar yüzüme falan dokunmak isteyebilirdi artık. Çünkü gerçekten de çok güzeldim. Vay anasını!


Boşandığım adamla ilişkimize neler ettiğimizi, nasıl toparlayabileceğimizi, ne yapsak da oldursakları konuşa konuşa, kendime dönüp bakmayı ne kadar çok ihmal etmişim!


Alelade bir adamdan neredeyse lise seviyesinde bir iltifat aldıktan sonra resmen bir tür aydınlanma yaşamıştım. Artık yalnızdım. Bir sevgilim, kocam filan yoktu.


Kendimi o kadar hafif hissettim ki… korkmaya başladım. Bu öyle sanıldığı gibi ‘ooh artık özgürüm, karışan görüşen yok’ rahatlaması değil. Tek başına olmayı hatırlamak. Tek başına olmanın korkunç olabileceğini zannedecek kadar tek başına olmaktan alıkoyulmuş olmak.


Uzun uzun ilişkilerin içinde takılıp kalıp da tek başına olmayı unutmak, dünyanın bütün ayrılık acılarına beş basar bence.


Tek başına olabilme halime her aklıma geldiğinde bir reverans yapmayı, bir kadeh kaldırmayı ihmal etmiyorum.


Diğer türlü o olmasaydı, delirir giderdim biliyorum.


Facebook Yorumları

YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!
  • Misafir Belkide tek başınalığa yüzümüzü dönerek yaşamak çözümdür bu hayatta anlamsızca gelen kalbimizi delip geçen o iç sızıları yıkmaya..
    CEVAPLA

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.