İki gün şaşkınlığımı üzerimden atamadım. Arada bir karşılaşmayı umduğum adamla birlikte çalışacağım. Aklımda bir sürü soru var ama cevaplarını zaman verecek. Acaba aramızda bir şeyler başlayacak mı? Başlarsa aynı işyerinde üstelik ast-üst ilişkisi içinde çalışmak mümkün olacak mı? Bu, ilişkimizi olumsuz etkilemez mi? Üst yönetim ne düşünür? Diğer çalışanların yapacaklarını hayal bile edemiyorum. O zaman iş değiştirmem gerekir mi?
Yine aynı şeyi yaptığımı fark ettim ve derhal bileğimdeki lastiği çektim kendime geldim. Hiç tanımadığım adama nasıl bu kadar hazır olabilirim? İş değiştirmeyi düşünecek kadar! Kendimi düşünmekten alamamam normal, ama kuyuya düşer gibi bu konunun içine düşmemde anormallik var.
Yapmam gereken, Atila’yla rüyalarımda evlenip işten ayrılmak değil; işime devam, insani ilişkilerime dikkat etmek. Başka bir şey değil. Her şeyi akışına bırakmak lazım. Su akar yolunu bulur. Şu an bir kahveyi hak ettim. Hemen mutfağa gidip köpüklü sade kahve hazırlıyorum kendime.
Ertesi gün
Sabah Hilmi’nin günaydın mesajıyla uyandım.
“Sabah kahvaltımı seninle paylaşmak isterdim.”
Benimle ilgilenen bir erkeğe aman cevap vermezsem gider diye hemen yazmamak harika bir duygu. Sabah kahvemi çaycı Ali’den isteyeceğim. Ahşap kokulu kafede olur da Atila’ya rastlarsam nasıl davranacağımı bilemiyorum.
İşe geldim, posta kutumda bir e-mail. Konu “Teşekkür ve kutlama”, gönderen Genel Müdür. İki direktörün işten ayrılması, yeni direktörün işe başlaması vesilesiyle bir araya gelecekmişiz.
Günaydın deyip gülümsememe rağmen herkes bana karşı mesafeli. İş arkadaşlarımla yakınlaşmam, herhalde biraz zaman alacak. Duyuyorum konuşmalarını ama katılamıyorum. Genel Müdür’ün sekreterinin yanında satıştan bir oğlan var.
-İki katlı pasta keseceğiz.
-Ne rezillik ya. Sepetleniyorsun, üzerine de pasta yiyorsun.
-Yeni direktör de katılacak.
-Devir teslim.
Her şey ne çabuk olup bitiyor. Akşama Atila burada yani. Fotokopi çekerken iki kız fısırdıyor.
-Yeni direktör yakışıklı adam.
-Fena sayılmaz.
-Yoo, bence çok yakışıklı.
-Evli mi acaba?
-Yüzük yoktu geldiğinde.
Yanlarından geçen çaycı Ali ayaküstü cevap veriyor:
-Evlidir. Düzenli ev, aile hayatı olmayan adamı ne işe alırlar, ne de terfi ettirirler.
-Sen evleneli iki sene oldu ama hâlâ terfi etmedin, evlenmek de pek işe yaramıyor anlaşılan.
Her şeyi bilen, görmüş geçirmiş çaycı cevap vermeden gitti kızlar kıkırdarken. Ben de gülmeme engel olamadım. İkisi bana soğuk soğuk bakıp aralarında konuşmaya devam ettiler.
Akşamüzeri pasta kesmeden yarım saat önce Atila geldi. Bana doğru baktığını fark ettim ama heyecanlandım, başımı eğip bilgisayarımda çalışıyormuşum gibi yaptım yüz yüze gelmemek için. Durup “Merhaba” deyince kafamı kaldırıp karşılık vermek zorunda kaldım. Ne acayip bir durum. Yeni işe başlıyor. Üst düzey yönetici. Altında çalışacak elemana ilgi gösteriyor. Yanlış mı değerlendiriyorum? Bana selam vermek zorunda değil, aksine astlarıyla arasındaki mesafeyi koruması gerekmez mi?
Büyük toplantı salonunda yirmi beş kişi yerimizi aldık, dört büyükleri beklemeye başladık. Genel Müdür’le iki gideni, yeni geleni. Telefonumun çaldığını fark edince masama gitmek zorunda kaldım. “Hilmi arıyor” yazan ekranı sessize düşürüp salona döndüm.
Gerçekten de iki katlı pasta geldi. Genel Müdür bugüne kadarki çalışmaları için iki direktöre teşekkür etti. İkisi de zoraki gülümsemeye çalıştılar, “birlikte çok güzel şeyler yaptık, başarılı işlere imzalar attık” kıvamında bir şeyler gevelediler. Herhalde tazminatları yanmasın, piyasada dedikoduları dönmesin diye bu garip seramoniyi reddedemediler. Genel Müdür sözü Atila’ya bıraktı.
Atila çok az konuştu.
-Bugüne kadarki değerli çalışmaları hep beraber sürdürmeye devam edeceğiz. Hepimizin yolu açık olsun.
Pastayı Genel Müdür kesti. Çaycı Ali, kalanı alıp evine götürsün diye küçük küçük dilimlere ayırıp servis etti. Atila’nın yerine geldiği iki direktörle nazikçe sohbeti kimsenin dikkatinden kaçmadı. Böyle toplantılarda astlarla üstler tuhaf davranışlar içine girerler. Büyük başlar herkesle aslında eşitlermiş gibi davranmaya çalışırlar, astlar arasında üstlere yanaşanlar yaklaşanlar çok olur. Atila’ya da bir dilim daha pasta vermek, kolasını bitmeden doldurmak için yarışanlar oldu. Çok acayip ama durum bu.
Sanki aramızda kimsenin bilmediği, bilmemesi gereken bir şey varmış gibi gergindim. Göz göze gelmemeye çalıştığım anlaşılsın istemiyorum, ama göz göze gelirsem de ne yapacağımı bilmiyorum. Gülümsesem anlayacak herkes evvelden tanıştığımızı, merak edecekler. Etseler ne olur? Belki buradaki durumumu olumsuz etkileyeceğinden endişe ediyorum. Zaten sevilmiyorum, iyice diş bileyecekler yakınım diye. Yaşayıp giderken başkalarını ne kadar önemsiyoruz. Düşünmekten yorulduğumu hissettim bir an. Tek arkadaşımın oyalana oyalana yediğim pasta olması, Atila’nın dikkatinden kaçmadı. Bana gülümseyerek baktığını fark edince ben de aynı şekilde karşılık verdim. Gözü Atila’da olanlar durumu hemen fark etti. Yakalanmışım gibi hissettim.
Seramoni mesai saati bitimine yakın sona erdi. Ben çıkarken Atila hâlâ Genel Müdür’ün odasındaydı. Arabayı yine uzağa park etmişim ama biraz yürümek iyi geldi. Ne var ki arabaya vardığımda anahtarlarımı çantamda bulamadım. Geri dönmek zorunda kaldığım için biraz huzursuzlandım. Atila’yla karşılaşmak, ona kendisini görmek için oralarda oyalandığımı düşündürmek istemedim. Neyse ki Genel Müdür’ün odası kapalıydı, hâlâ içerdelerdi.
Anahtarlarımı masanın üzerinden alıp hemen asansöre döndüm. Kaşla göz arasında biri çağırmış, sekiz katı topuklularla inmemek için beklemek zorunda kaldım. Bir an önce oradan uzaklaşmak istiyordum. Asansör geldi, bindim. İçimden şanslı olduğumu geçirir, sıfır düğmesine basarken kapısı açıldı, arkasından Atila çıktı.
Asansöre adımını atarken
“Yakaladım, şanslıyım” dedi.
Asansör inerken ekledi.
“Bazen birkaç saniye ne çok şeyi değiştirir hayatta değil mi?”
Sadece tebessüm edebildim.
Gelecek bölüm 6 Kasım 2017 Pazartesi günü hthayat.com’da
Diğer bölümler
YORUMLAR