Tek mesele muhtaçlık duygusu değil. Dinledikçe, izledikçe, araştırdıkça, düşündükçe bunu anlıyorum.


“Başkalarını kıskanmayın” diyor videodaki kadın. “Eğer sokakta gördüğünüz çiftlere karşı kıskançlık duyuyorsanız, içinizden onlar beraber ben yalnızım diyorsanız, bu yalnızlık duygunuzu derinleştirmekten ve bu duyguya sarılıp kalmanızdan başka işe yaramaz.” Başkasını kıskanmak, kendine acımakmış. Kendine acıdığın zaman düşüyormuşsun, yerlerde sürünüyormuşsun. Düşük bir ruh halindeyken de kendine hayal ettiğin şahane kişiyi çekemiyormuşsun. “Bende yok” demek, yokluk duygusuna girmekmiş ve yokluğu çekiyormuşsun. Mantıklı aslında, sen beterken şahane kişi seni ne yapsın ki?


Şimdi kalkıp birine anlatamam, ama ben sokakta gördüğüm çiftleri kıskanıyorum. Tam olarak “Herkesin sevgilisi var, benim niye yok” diyorum. “Benim neyim eksik” diye tekrarlıyorum. Hiç tanımadığım kişilerin tiplerine bakıp birbirlerine uygun olmadıklarına, yakında ayrılacaklarına kanaat getiriyorum. Bunu yaptıktan sonra da rahatlıyorum. Tanıdığım çiftlerin arası açılınca memnun oluyorum, ilişkileri bitince resmen seviniyorum.


Kadın-erkek ilişkilerine dair korkularınızı, olumsuz inançlarınızı ve önyargılarınızı listeleyin ve dönüştürün.” Korkularımı sayayayım mı? Yalnız kalma, terk edilme, aldatılma, sevilmeme, beğenilmeme, yeterince ilgilenilmeme, mutlu olamama. İnançlarım ve önyargılarım? Mutlu çift yoktur ki, herkesin bir sürü sorunu vardır, uzaktan anlaşılmaz. Er geç erkekler aldatır. Herkes mutsuzken ben ve o nasıl mutlu olabiliriz ki. Beni biri neden sevsin ki? Neden beğensin ki? Neden benimle ilgilensin ki? Bu son ikisini yazdığıma inanamadım. Demek ki ben kendimi aslında beğenmiyorum ve ilgilenilmeye de değer bulmuyorum. Ben buna inanırken biri gelip niye beni beğensin, benimle ilgilensin ki?


Bugüne kadar hayatınıza giren kişileri affedin” diyor. Affetmek karşımdakine verdiğim bir ödül değil mi? Beni o kadar yaralamış, def... neyse çıkıp gitmiş hayatımdan, niye onu ödüllendiriyorum ki? “Onun için değil, kendiniz için” diyor kadın. “Onunla yaşadığınız sorunları, başka kişiler kanalıyla tekrar tekrar hayatınıza çekmeyin diye.” Nasıl yahu? Onu affedince bir daha onun bana yaşattıklarını yaşamayacak mıyım? Buna ikna oluyorum. Deneyeceğim. “Bu kişi neden hayatınıza girdi? Onunla yaşadıklarınız size ne öğretti? Birbirinize neler kattınız? Bütün bunları birer hediye olarak görüyor musunuz?” Kendimizi yeniden düzenlememiz için, eski bir ilişkideki kötü deneyimlerden neler öğrendiğimize bakmamız gerekiyormuş. O deneyimin verdiği dersi alıyorsak, kabul ediyorsak, bir daha aynısını çekmiyormuşuz. Affetmek ve onunla yaşadıklarını hediye olarak

görmek de insanı sakinleştiriyormuş, öfkeden arınıyormuşsun, yepyeni birine ve deneyimlere o zaman açık hale geliyormuşsun.


“İstediğiniz o kişinin, doğru kişinin size doğru zamanda, doğru yerde geleceğinize inanın, güvenin” diyor. Ben hazır olunca o gelirmiş zaten. Hazır mıyım? Aslında değilim. Kendimde fark ettiğim bir sürü defo var ve bunları fark etme, kabul etme aşamasındayım. Daha düzeltme aşamasına geçemedim. Herhalde doğru zaman, bunları düzelttiğim zamandır. “Sizin aradığınız özelliklerde biri mutlaka vardır.” Var mıdır? Yirmi milyonluk şehirde neden olmasın ki? “Bende şans olsa”, “Şanssızın tekiyim” dememek lazımmış ama. Tarif ettiğim kişiye layık olduğumu hissetmem, buna inanmam gerekiyormuş.


Dikkat etmek lazımmış. Bu değişme, dönüşme döneminde karşıma çıkan ilk kişinin üzerine “İşte o” diye atlamamam gerekiyormuş. Hayat deneyebilirmiş insanı. Yüreğimin sesini dinlemem lazımmış, gelen kişinin o olmadığını yüreğim söylermiş. O ilişkiden kazançlarımı düşünerek hemen bu kişiyi hayatıma kabul edersem, doğru kişiyi tarif ettiğim listeyi çöpe atmış oluyormuşum. Başa dönüyormuşum.


Hilmi’yi kabul etmemek boynumun borcuymuş.


Bu dönemi doğru kişiye hazır hale gelmek için bir fırsat olarak görmek gerekmiş. Görmeye çalışıyorum.


Peki nasıl affedeceğim? Nasıl sakinleşip bekleyeceğim? Nasıl kendime de hayata da güveneceğim, inanacağım? Mutluluğa, iyiliğe, güzelliğe layık olduğuma nasıl ikna edeceğim kendimi?


Yarın sabah egzersizlere başlıyorum. Ertelediğimden değil. Sabah neyin varsa şükrederek güne başlamak gerekiyormuş. O yüzden.


Devamı 16 Ekim 2017 Pazartesi...


Diğer bölümler


Facebook Yorumları

YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.