Okul başlangıcında, sınıfta yapılanları anlatmak üzere bir toplantı yaptı biz velilerle oğlumun sınıf öğretmeni. Her hafta sanırım görsel algıyla bağlantılı olarak bir tahmin sorusu oluyormuş sınıfta. Gittiğimizde kapalı bir cam kavanozun içine doldurulmuş taşlar vardı. Yandaki panoda da çocukların isimleri yazıyor, her çocuk tahminini isminin yanına yazıyormuş. Haftanın son günü taşlar sayılarak en yakın tahmini yapan belirleniyor ve bu her hafta farklı cisim ve sorularla yineleniyormuş. Niye bilmem fikir çok hoşuma gitti, tam o sırada bir tek Deniz’in (oğlum olur kendisi) isminin yanında herhangi bir rakamın yazmadığını fark ettim. Eve geldiğimde laf arasında tahmin oyununun çok hoşuma gittiğini anlattım. “Taşları saydın mı kesin biliyorsan. Söyle de oraya yazayım” dedi. “Saymadım” dedim. Konuşurken tahminini niye yazmadın diye sorduğumda “Ben hiç tahmin yapmıyorum çünkü kaybedebilirim” dedi. “Nasıl yani dedim?” “Kaybetme riskim olan hiçbir oyuna girmiyorum çünkü kaybetmek beni çok öfkeleniyor” dedi. “Belki de bunu kazanırsın nerden bileceksin denemezsen” dedim. “Kaybedebilirim ve kaybetmek beni öfkelendiriyor o yüzden denememek daha iyi” dedi. E kaybetsen de bir şey olmaz ki deyip aslında çıkış yolu bulamayan herkes gibi aynı şeyleri yüklemi özneyle değiştirerek "Denemelisin. Kızgınlığınla baş etmenin bir yolu olabilir, kaybetmek o kadarda kötü değil" vs. şeklinde mesaj verici cümleleri tekrarlayarak kıvranıp durdum. Kıvranmanın farkındaki çocuk, denemek istemiyorum deyip kestirip attı beni sonra da konu hooop diye değişti. Tabii konu istediği kadar değişsin. O andan itibaren önce düşüncelere, Deniz yatınca da taaa içime daldım. Davranışlarında hep fark ettiğim ama ilk defa bu kadar net bir ifade edişiyle yüzüme çarpan, “Denemiyor bile” gerçeği üzdü önce beni.





Duygularının farkında olması, ne hissettiğinin ve ne hissetmek istemediğinin bilincinde olması iyi de peki ya denemekten kaçınmak… Onu ne yapacağız? Hayatı boyunca hiç risk alınmayacak mı, başaramayıp öfkelenecek diye hiçbir şey denemeyecek mi? Neyi kaçırdım diye hep yan gözle mi bakacak? Başarılı olmak uğruna hayatı boyunca aslında çok keyif alabileceği şeyleri kaçıracak mı? Sonra da pişman mı olacak hayatından?” diye hızlıca zincirleme gelen sorular bir telaş halinde sıralandı kafamda.


Telaşlı sorulardan sonra 2. evre geldi."Yalandan Sorgulama" diyorum ben ona. Bu evre inkar yoluyla şöyle işliyor: "Bu çocuk nasıl oldu da böyle oldu? Ne babasında hırs var ne bende. E kaybetmek normaldir hep kazanılamaz mesajı da veriyoruz sürekli. Nerden çıktı şimdi bu başarısızlık korkusu, denememe kararı?” Bu “yalandan sorgulama” aşamasının sorumlusu zihni işgal eden ego. Bir süre eğleniyor ego inkar mekanizması ile kendi çapında.


Sonra ki gelen 3. evre. "Öz hakiki sorgu ve kabul" aşaması, ben öyle adlandırdım tüm uydurukçuluğumla. Çünkü inkar eden zihinde üstün gelen bir şey var benim içimde, sende de var dostum. Herkeste var aslında ama herkeste farklı farklı işliyor herhalde. Önemli olan işleyişini fark edip onu duymak. Benimkisini şöyle tarif edebiliyorum: Boşluk ve çok hafif bir kalp çarpıntısı içeren bir duyumsama. Hani lunaparkta bindiğin gondol aşağı doğru inince içinde oluşan saniyelik boşluk olur ve ardından kalbin pıt pıt atar ya öyle işte. O his geldi mi biliyorum ki bir şey felaket derecede beni rahatsız ediyor ve büyük ihtimalle kendime yalan söylüyorum o anda. İşte böyleee!. 3. evre de buldum kendi mi hızlıca. “Hadi ordan” dedim kendi kendime. Sen ne kadar cesaretlisin ardından ne geleceğini bilmediğin bir adımı atarken? Ne kadar risk alıyorsun şu anda? Başarısız olmayı kabullenmek kolay mı senin için? Sen değil misin başarısız olunca kendine en ağır şekilde yüklenen? Sen değil misin başarıyla güdümlenen?


Hepsinin cevabı belli aslında. Benim geldiğim nesil başarılı olma, başarılı oldukça daha çok takdir edilip daha çok sevilme güdüsüyle yetişmiş, bireysel farklılıktan ziyade toplumsal uyum üzerinden iyi not almış, o yüzden olsa gerek bu farklılıkları cesaret edip ortaya koyamamış bir nesil çoğunlukta. Ben de çoğunluğu temsil edenlerden biriyim net bir şekilde. Başarısız olmak korkutuyor beni, sevmiyorum ben de yenilmeyi. Risk mi? Ehh alıyorum ama kantar onları ağır tartar mı bilemem. Yani bal gibi de hırslıyım aslında, hırsım kendime gerçi etrafıma zararsızım ve bal gibi başarı üzerinden not toplamaya alışmışım. Peki bunlara bakınca bu çocuk niye böyle davranıyor ki?


İşte cevap 4. evre de geliyor. "Duru cevap" diye adlandırıyorum ben 4. evreyi. Sen tahmin ettin cevabı tekrarlatma bana. “Ee çocuk ona ağzınla attığın palavraları yemiyorsa, içini görüyorsa ne yapacaksın şimdi peki?” diye soracaksın şimdi sen bana ( laf aramızda içini görme kısmını sürekli deneyimlesem de her seferinde bir kere daha şaşırıyorum) net bir cevabım yok aslında. Ama şunu biliyorum son 1-2 senedir cesaret, risk alma, cüret etme üzerine bir sürü şey çıkıyor karşıma, çoğu zaman dizlerim titreyerek de olsa adım atıyorum. Adım atmayı sıklaştıracağım, daha çok deneyeceğim kararı aldım. Hızlı da bir iki deneme yaptım sonunu pek düşünmeden bugün. İşte böyle, bir gün çocuğumun denemesini istiyorsam kendim deneyeceğim elimden geldiğince ki içimi görsün, benim de anlatacak örneklerim biriksin. Bir de eşimle ortak kararımız, kendisini bazen rahatsız da hissedebileceği, bizim olmadığımız, kendi kendine baş etme yolları bulmak zorunda olduğu farklı ortamlara sokmak Deniz’i. Konuyu öğretmenlerine de aktarıp aynı doğrultuda hareket etmeye çalışacağız. Yani “dene çocuğum” şeklinde palavradan naralar atmayı bırakacağız. Başka da bir çözüm bulamadık, bulmak istemedik belki de dostum. Herkesin daldığı derinler kendine, ben bırak içine dalmayı bir kavanoza bakıp buralara geldim işte. Kal sağlıcakla...




Yazı: Evrim Bayramoğlu

Facebook Yorumları

YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.