Doğum ve ölüm ekseninde geçirdiğimiz günlerin toplamı değil mi aslında yaşam dediğimiz. Bu ekseni doldururken yaşamımızın en keyifli, en özgür, en hayat dolu zamanlarını çocukluk yıllarımız olarak kabul edebiliriz. Hepimiz öyle veya böyle özlem duyarız o yıllarımıza. Kalbimiz kırıldığında annemizin dizlerinde olmak isteyebiliriz, hayatın gerçekleriyle yorulduğumuzda oyuncaklarımıza sarılıp uyuduğumuzu hayal edebiliriz ya da mutluluktan havalara uçuran bir haber aldığımızda arkadaşlarımızla oyun oynadığımız günlere gidebiliriz... Sınırı ve ucu bucağı olmayan çocukluk anılarımız hep bizimledir, zihnimizin en derinlerindedir. Bu yüzdendir belki de çocukluğa olan özlemimizin bitmeyişi çünkü zihnimizde yaşamını devam ettiren bir çocuk her an kendini dışa vurmayı beklemektedir.





Bu dışavurumlardan en güçlüsünü belki de yetişkin olup bir yetişkin gibi çocuk sahibi olduktan sonra yaşarız. Her anne baba çocuklarını yetiştirirken kendi çocukluğuna tekrar tekrar dokunur. Bazen can yakıcı olur bu dokunuşlar, bazen ise yeni görmeyi becerdiğimiz anlamlarla yüklüdür. Bazen ilk defa hak veririz anne babamızın geçmişte bizi çok yaralayan bir tutumuna bazen ise sonuna kadar yanlış olduğunu kabul edip o küçük çocuğa kocaman sarılmak isteriz. Bazen tekrar gün yüzüne çıkan bu acı hatıralar endişe duygumuzu tavan yaptırabilir.





Aslında bu endişe duygusunu anne hamile kaldığı ilk andan itibaren tatmaya başlar. Bazı babalar için belki bu durum daha geç başlayabilir ancak artık günümüz babalarının da hamilelik anlarından itibaren anneyle aynı duygu yoğunluğuna sahip olabildiklerini görmekteyiz. Ya da bu duygu ve düşünce yoğunluğuna erişebilmek için ellerinden gelen çabayı gösteren babalarla tanışabilmek mümkün. Hamilelik dönemi ebeveyn olarak mükemmeliyetçi olduğumuz bir dönemdir. "Ben annem gibi olmayacağım." "Ben babamın yaptığını yapmayacağım." "Bizim evimizde kimse sesini yükseltmeyecek." gibi aslında insan doğasına aykırı daha bir sürü kalıba kendimizi sokmaya çabalarız. Ancak çocuk dünyaya gelince işlerin o kadar da mükemmel gitmediğini görmemiz çok zaman almaz. Çocuğuna ilk defa bağırdığı günü belki de çoğu anne baba unutmaz. Çünkü kendi çocukluğuna gidivermiştir bile. Küçücük bedeniyle hissettiği acıyı tekrar daha da acı veren bir yolla deneyimlemektedir. Bu kez yaralayan taraf kendisidir çünkü. "Bağırmayacaktım, neden bağırdım, annem gibi mi oluyorum, yok yok tıpkı böyle babam gibi davranmaya başladım..." gibi iç hesaplaşmalardır ardından acısını pekiştiren.



Anne baba olmaya çabaladığımız ebeveynliğimizin ilk yılları ağırlıklı olarak bu hesaplaşmalar, endişeler, paniklemelerle geçer. Çünkü bazen ne kadar kaçmak istesek de kendi anne babamızın ebeveynliğinden başka bir yol bulamayız. Ama bu demek değil ki biz anne babamızın bizi yetiştirirken yaptığı hataları devam ettirmeye mahkumuz. Belki ilk seferinde evet ama devamında; "Bana böyle davranılmıştı ama ben bundan hiç mutlu olmamıştım" öngörüsünü geliştirmeye çabalamalıyız. Demek istediğim; çocuğumuz istemediğimiz bir şey yaptığında sesimizi yükseltmek ilk defaya mahsus belki çok elimizde olmayabilir. Çünkü anne babamız bizi öyle yetiştirdi, bizi o zamanın doğrularıyla, kulaktan dolma bilimselliğiyle, kendi atalarından getirdiği terbiye şekilleriyle eğitmeyi becerebildi. Belki o da çok ağladı sana ilk bağırdığında, pişman olduğu zamanlar oldu. Belki sen uyurken senden özür bile diledi. Ama kendi koşullarında elinden gelenin en iyisini yapmaya çalıştı. Çünkü evlat sevgisini içinde gerçekten hisseden her anne baba bunu yapmaya uğraşır.



Şimdiyse sıra sende taze anne baba. Kendi çocukluğuna bir de ebeveyn olarak bakma fırsatı bulmuşken bunu kendi lehine çevirme zamanı. Çocukluğundaki mutlu anları bulup çıkarmaya çabala. Çocuklarınla, eşinle, dostunla ve en önemlisi hayattalarsa eğer bir telefon kadar uzağında olan anne babanla paylaş. Canını yakan anılar için ise hesaplaşmaktan vazgeç, affet. Kendi anne babalığına ışık tuttuklarına inan. Eğer yaptığın bir davranışta söylediğin bir sözde anne babanı gördüysen ve de bu seni mutsuz ettiyse; üzülmekle boşa vakit harcama. Bunun doğallığını kabul et ve her anlamda daha iyi şartlarda yaşadığını hatırlayarak, daha iyi nasıl davranabilirdim, daha acıtmadan nasıl söyleyebilirdim onu düşün. Çünkü ne olursa olsun asla mükemmel insanlar, mükemmel anne babalar olamayız. Bu bizi depresyona sürüklemekten başka hiç bir işe yaramaz. İyisiyle kötüsüyle kendi çocukluğunuza sarılarak, kendi anne babalığınızı sevin. Ama en önemlisi kendinizi sevin. Sonra çocuğunuza bu sevginin bin katını vereceksiniz zaten.




Sevgiyle,




Psk. Nuray ER

Facebook Yorumları

YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.