Bekâr kadının günlüğü – 4

Kendini olduğun gibi kabul etmenin, yani bütün kıskançlıklarını, güçsüzlüklerini, korkularını kabul etmenin bazı sonuçları var.


Mesela kendimi birkaç gündür tüyleri kırpılmış kedi gibi hissediyorum. Çirkin, güvensiz, herkes bana bakıyormuş gibi, çıplak gibi. Üşüyorum. Örtünme gereği duyuyorum. Herkes beni görüyor, kim olduğumu anlıyor gibi. Olduğum halimle de kimse beni sevmez, istemez beğenmez gibi geliyor. Üç masalı pastanenin bahçesi hariç. Buraya gelen sanki olanı olduğu gibi kabul ediyor.


Şimdi burada biriyle tanışsam, kendimi nasıl sunarım bilmiyorum.


İki gün sonra...


“İsteklerine dikkat et, gerçek olurlar” demişti biri. Doğru galiba.


Sabahın sıcacık poğaçasını çayla beraber bitirmiş kalkmaya hazırlanıyordum ki, tahta bahçe kapısını iten adamla göz göze geldim. Ne olduğunu bilmiyorum ama içimden bir ses biraz daha kal dedi. O yanımdaki masaya otururken ben sade kahve rica ettim. Bu pastanenin bana öğrettiği bir şey de rica etmektir. Önceden rica değil, sipariş ederdim. İki adımlık yolda tabağa taşan kahve için de kıyameti koparırdım. “Pardon abla, hemen siliyorum” diyen pastacının oğluna “Ziyanı yok” karşılığını verdiğime inanamadım. Çantamda mendil ararken, göz göze geldiğim adam cebinden çıkardığı paketi uzattı. Teşekkür ederken nasıl baktığımı bilmiyorum.


Üzerindeki lacivert pantolona, açık mavi gömleğe, kahverengi süet ayakkabılara bakarak ne iş yaptığını tahmin etmeye çalıştım. Kravat takmadığına, sinekkaydı tıraş olmadığına göre resmî bir iş yapmıyordu. Parmağında tabii ki yüzük yoktu. Abartmayayım ama bu adam sol elinden önce gözlerine baktığım ilk erkek olabilir.


“Hilmi Abi hoş geldin. Nasıl geçti tatil?”


“İyiydi, sağol. Biraz dinlendik döndük işte.”


“İyi yaptın abim. Arada dinlenmek lazım. Ne getireyim sana? Açma, dereotlu poğaça? Çay küçük?”


İsmi Hilmi. Resmi bir iş yapmıyor. Bu pastaneye sık geliyor, seviliyor, sayılıyor. Tatile yalnız gitmemiş!

“... dinlendik, döndük” sözü midemde bir dalga yaratıyor. Kim ya da kimler vardı yanında acaba? Ailesi mi arkadaşları mı? Sevgilisi mi karısı mı? Alyansını cebinde taşıyan erkeklerden biri olabilir mi? Kendime kızıyorum. Sadece göz göze geldiğim, sadece bana mendil uzatan bir erkeği sevgili adayı olarak görüp bir anda biriyle birlikte olduğunu düşünüp altüst olmaya yaklaştığım, birkaç saniyede aklımda bu soruları ürettiğim için.


Pastacının karısı dereotlu poğaçayla, küçük açık çayı bana getiriyor, kahve içtiğimi “Senin değil bu” diye yan masaya dönüyor. “Ama seninkinin aynısı.”


Hilmi ona teşekkür ediyor, bana dönüp gülümsüyor. İkimiz de çayı açık içiyoruz, azıcık da limon katıyoruz içerken. Aramızda ortak nokta aradığım için yine kendime kızıyorum.


“Okuduysanız gazeteyi alabilir miyim?”

“Tabii.”

Gazeteyi uzatırken elim titriyor. Fark etmesin diye çabucak elimi çekip çantamda cüzdanımı arıyorum. Eğer konuşmak isterse sesim de titreyecek. Ondan etkilendiğimi anlamasını istemiyorum.


Kahvemi yarım bırakıp kalkıyorum. Pastacının oğlu hafif mahcup.

“Abla beğenmedin mi kahveyi?”

“Yok, geç kalıyorum, ondan. Yarın yenisini yaparsın.”


Yanından geçerken Hilmi başını kaldırıyor. “İyi günler” diyorum. “Görüşmek üzere” diyor.


Tahta kapıyı kapatırken arkamı dönüp bakamıyorum.


İşe doğru yürürken kalbim hızlı hızlı çarpıyor.


Devamı 17 Ağustos 2017 Perşembe...


Diğer bölümler





Facebook Yorumları

YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!
  • Misafir Kendinize kızmayın bence.
    CEVAPLA

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.