Aldatılan her kadının yaptığı ilk hata, durumu hemen aileden birine anlatmaktır. Ben de aynı yanlışa düştüm. “Aman, sende kalsın ne olur duyurma” dememişim gibi, sülalede bilmeyen kalmadı. Böyle herkes öğrenince her kafadan bir ses çıkmaya başladı. Kendi sesimi duyamaz hale geldim. Sözde herkes benim arkamdaydı. Herkes kocama kızıyordu. “Senin üstüne nasıl gül koklar?” “İnanılır gibi değil.” Bütün konuşmalar “Yuvanı yıkma” diye bitiyordu. “Her evlilikte olur, gelir geçer.” “Yanlışını anlar, döner.” “Sizden vazgeçemez.”


Gitmiyordu ki dönsün! Hakikaten ne kirini çamaşırını temizleyen, doyurup besleyen benden, ne de bakınca kendini gördüğü çocuklardan vazgeçiyordu. Etrafa karşı düzenli bir evlilik hayatı olması onun için çok önemliydi. Beni iş yemeklerine götürmeye devam ediyordu. Stratejik konumda olduklarını söylediği birkaç iş arkadaşıyla ailece görüşmeyi sürdürüyorduk. Evlenirken bana “Şimdi terfi edebilirim” dediğini hatırlıyorum.


Düşündüm ve kendi kendime şöyle dedim: Ailesini bırakmadığına göre çok âşık olamaz. Gitseydi şimdiye kadar giderdi. Demek ki biraz sabretmem gerekiyor. Hem zaten bütün ailesi de beni destekliyor.


Kendimde eksik aramaya başladım, kendimi eleştirmeye hatta suçlamaya. Elbet sülalenin çokbilmiş kadınlarının da etkisi var. Saçımı kestirdim, rengini değiştirdim. Gittim yeni iç çamaşırları aldım. Kapıyı güler yüzle açıp güzel yemekler yapıp, sofralar hazırladım. Yatakta istediği ama hep reddettiğim şeyleri yapmaya çalıştım. Hiçbiri işe yaramadı. Benimle sevişmeyi reddetmedi, ama sevgilisiyle yatmaya da devam etti.


Bunu nereden mi anladım? Gömleğine sürünen belli belirsiz ruj lekelerinden, üstüne sinen parfüm kokusundan, iç çamaşırlarının halinden ve sevgilisine yazdığı mesajdan: “Aynısından bir daha istiyorum.” Gelen cevap: “Memnuniyetle.


İki yılın sonunda, şunu tereddütsüz söyleyebilirim. Aldatılan kadının anlamadığı, kendinde bir eksik olmadığı ve yanında durdukça kocasının onu aldatmaya devam edeceği. Ne yaparsan yap, bir şeyler arıyorsa seni aldatıyor. Aldatma, bir arama hali. Bulduğundan vazgeçememe hali. Tadını çıkarma hali. Karaktersizlik hali.


İlk yüzüne vurduğumda inkâr etti. “Biriyle beraber olduğunu biliyorum” dedim. “Nerden çıkardın? Yok öyle bir şey.” Cep telefonunu karıştırdığım için suçlu ben oldum. “Hafiye misin?” diye üzerime yürüdü. Ne kadar ilginç. Hem suçlu hem güçlü. Sonra bir gün cebinden bir fotoğraf çıktı. Sevgilisiyle kendisi. Tatil köyünde çekilmiş. Bana bayiler toplantısına gittiğini söylemişti. Bavulunu bana hazırlatmıştı. Boşu boşuna gömlek, pantolon ütülemişim.


Kadının ondan çok genç olduğunu fotoğrafı görünce anladım. Aralarında tam yirmi iki sene olduğunu ise o günlerde tesadüfen öğrendim. Bir gün annesi bizdeydi, zaten yakın oturuyor, mutfakta anne oğul oturmuş dertleşiyorlardı. Anne diğer oğullarını çekiştiriyor, kocam mirastan payına fazla düşsün diye annesine şefkat gösteriyor “annecim...” “annecim...” diye. Ben de salonda küçük kıza müsamere için şiir ezberletiyorum. Bir ara sesleri kesildi. Kıza sen devam et diye işaret ettim. Elimde şiir, sessiz sessiz kapıya doğru gittim. Mutfakla salon yan yana. Annesinin şöyle dediğini duydum: Oğlum, kız 20 yaşında, çok genç değil mi? Kocam cevap verdi: Jale de ben de yaşlanıyoruz. İleride sağlığım bozulunca genç bir kadın bana daha kolay bakmaz mı? Annesinin dediğini hiç unutmayacağım: Anlıyorum.


Tıpkı o ilk mesajı yakaladığım gün gibi ayakta bir ileri bir geri gittim. Yaşlılığında kendine bakacak genç kadın arıyormuş meğer. Annesi de onu anlamakla meşgulmüş!


Boşanma fikrini aklımdan o gün attım. Ben onunla evlenmek için işimi bırakmıştım. “Bana çocuklar yapacaksın” dediği için iki çocuk doğurmuştum. İstediği her şeyi istemesem de yapmıştım. Şimdi nereye gidiyordum? Çocukları alıp niye kiraya çıkıyordum ki? Niye çalışmak zorunda kalacaktım ki? Kocam iyi kazanıyordu. Ailesi varlıklıydı. Kendi evimizde oturuyorduk. Kredi kartı cüzdanımdaydı ve onu istediğim gibi kullanıyordum, arabayı bazen bana bırakıyordu. Evi temizlemeye haftada iki gün kadın geliyordu. Yılda bir kere tatile çıkıyorduk. Çocukların payına bir ev düşüyordu ailesinden. Niye bu imkânlardan vazgeçip boşanacaktım ki?


Doğurduğum iki çocuk benim hayat garantimdi. Düşünecek, bekleyecek biri varsa, o da genç sevgilisiydi.


Arkası yarın saat 15.00’te hthayat.com’da





Facebook Yorumları

YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.