“İkiz çocuk”, jinekologların mecburi haller dışında pek arzu etmedikleri, büyük anne-babaların pek sempatik buldukları, anne-babayı ise bebekliklerinden itibaren huni takacak kıvama getiren bir meseledir. Değişen ve bozulan dünya koşullarıyla birlikte normal yolla değil de tıbbi müdahale sonucu gebe kalan pek çok kadın, tıbbın aslında anormal olarak nitelendirdiği bir olguya seve seve kucak açıyor maalesef. (Bu kadınlardan biri de benim, ikiz olsaydı da kabulümdü). İkiz çocuklar ve sorunları temalı içeriklerin artması belki de bu sayının gün geçtikçe artıyor olmasının doğal bir sonucu.


Avantajları-dezavantajları ve tercih sebepleri herkese göre değişmekle birlikte benim konum ailelerin ikiz çocuklarına tutum ve yaklaşım biçimleri elbette ki. Ebeveynlerin ikiz çocuk büyütürken en zorlandıkları konulardan birinin ikiz kardeşler arasındaki adaleti sağlamak olduğunu görüyorum. Aralarında belli bir yaş farkı olan çocuklarınızda bile, kimi zaman çocukların yönlendirmesiyle kimi zaman da o susmak bilmez anne iç sesinin etkisiyle bunun için çırpınıp durmuyor musunuz? İkiz ebeveyni ki, ilk günden itibaren “onları Allah ayırmamış ben nasıl ayırırım?” kaygısıyla hareket eden hatun ve er kişisidir. Aslına bakarsanız adaleti sağlama gayretinin eleştirilecek hiçbir yanı yok. Tam tersi toplumda uygulamalarını beklediğiniz önemli bir kazanımla ilgili çocuğunuza rol model olmuş oluyorsunuz. Sıkıntı anne-babanın adalet sandığı şeyin aslında eşitlik olması. Ve eşitlik dediğimiz şey her bakımdan eşit olmayan bireyler arasında ciddi sorunlar doğurabiliyor. Kardeşlerin aynı rahimde, hatta aynı yumurtadan gelişip dünyaya gelmiş olmaları aynı özelliklere sahip oldukları anlamına gelmiyor.


Çocuk gelişiminde bireysel özelliklere göre takınılması gereken tutumları önemseyen biri olarak, ikiz çocukların kişilik ve sosyal gelişimi hep ilgimi çeken bir konu olmuştur. Bu sabah da bir öğretmen arkadaşımın ikiz kızlarını okula götürürken sadece birinin elinden tuttuğunu, diğerinin birkaç adım geriden ve gayet kendi halinde yol aldığını görünce, kendi kendime dışarıdan bakan birinin bu resimle ilgili ne yorumlar yapabileceğini sıraladım. En acımasızı da adama bakın ki kızlarından birini daha çok sevdiği için onun elinden tutmayı tercih ediyordu. Diğer çocuk kendini dışlanmış hissediyordur kesin. Hikaye bu mudur sahiden? Belki de elinden tutulmayan kız sadece biraz daha özgür olmak istiyordu, diğeri belki daha fazla ilgiye ve ten temasına muhtaçtı, olamaz mı?


Durumun nasıl geliştiğini gerçekten bilmiyorum, çok da merak etmiyorum. İçimden ettiğim dua “umarım o baba birinin elinden tutup diğerini kendi haline bıraktığı için vicdan azabı duymuyordur” oldu. Umarım kızlarının çok basit bireysel isteklerini göz önünde bulunduracak kadar duyarlıdır. Bu yazının oluşumunu destekleyen diğer bir durum da sınıflardan birinin kapısında üçüz olduklarını bildiğim kardeşlerden ikisinin aynı renk ve modelde hırkayı giydiklerini görmüş olmamdır. Artık sıradan görüldüğü için “ne var bunda, hatta çok da şirin görünüyor?” diyebilirsiniz. Belki gerçekten her ikisi de o rengi beğendi ve aldı bilemem ama bildiğim şey çoğu ikiz ebeveynin “birinde varsa diğerine de aynısı mutlaka alınmalı” anlayışını çocukların bilinçdışına ta bebekliklerinden kodlamış olduklarıdır. Adalet gerekçesiyle yapılan bu davranış çocukların bireysel ilgi ve ihtiyaçlarını ifade etme arzusuna ciddi anlamda ket vuruyor diye düşünüyorum.


Benzer bir yaklaşım hatası çok daha hayati bir konu olan çocukların okuyacakları sınıf ve katılacakları sosyal faaliyetlerle ilgili de yapılıyor sıklıkla. “Aynı sınıfa mı verelim, farklı sınıflara mı?” sorusu ikizlerin eğitimiyle ilgili en sık duyduğumuz sorudur örneğin. Bu sorunun o ya da bu gibi basit bir cevabı yok bana kalırsa. Çocuğunu en iyi tanıyan kişi anne-babadır, dolayısıyla cevabı da orada gizlidir. Birbirlerine karakter olarak çok benziyorlar ve bir arada olmaları davranış bozukluğu anlamında sıkıntı doğurmayacaksa, aynı sınıfta olmaları kabul edilebilir bir şey. Kaldı ki ikiz olup karakter özellikleri taban tabana zıt olan kardeşler olduğuna da şahit oluyoruz. Mevzu bununla da bitmez aynı sınıflarda. İkizlerden biri akademik başarı olarak biraz daha parlaksa diğer kardeş için kendini yetersiz görmenin yolu açılmış olur, çünkü kıyaslanmalardan ister istemez payını alır. “Kardeşin matematikte süper” demenin alt metni “sen matematikte onun kadar iyi değilsin”dir çünkü.


Yetenek ve ilgi alanlarını gözetmeden birini resim kursuna yazdırdınız diye, sanata değil spora ilgi duyan diğer kardeşi de aynı kursa yazdırmak içinizi rahatlatır belki ama seçme şansı sunulmayan çocuğa kırgınlık ve kızgınlık tohumlarını serpmiş olursunuz. Sonra alın size kardeş rekabeti… Adaleti ancak birini resim, diğerini futbol kursuna yazdırdığınız zaman sağlamış olursunuz.


Her insanın tek ve biricik olduğuna inanıyorsanız eğer, kardeşler ikiz dahi olsalar ilgi, ihtiyaç, yetenek, değer, tutum ve davranışlarının birbirlerinden farklı oluşuna saygı duymakla yerini bulacak adalet, unutmayın. Ayrıca aradan seneler geçmeden adaletinizi sezecek ve bunun için teşekkür edecek çocuk henüz doğmadı. O yüzden çok ta şe’etmemek lazım hani. Adil bir dünya dileklerimle…



Handan Toprak



Facebook Yorumları

YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.