Ben de aynı soruyu sordum bugün kendime. Niye böyle uzundur bu yollar. Özellikle gidilen yol. Giden olmaktan tevekkeli belki de.


Otobüs yolculuğunu zorlu da olsa severim. Hep sevdim. Belki de öğrenciliğimden kalma bir alışkanlık kim bilir. Garip bir kokusu vardır otobüslerin. Biraz endişe ile karışık nem kokusu. İnsanın içini ürpertir. Cama yaslanan kafanın alın hizasının bıraktığı buğudur. Gecenin bir yarısı verilen molanın yılın hangi mevsiminde olursa olsun yüzüne çarpan serinliğidir. Gündüzü ayrıdır, gecesi ayrı. Hikayelerin hiç bitmez yanıdır. Tanımadığın başka başka yüzlerle bir yerde uyumanın dayanılmaz garipliği. Ama en çok da kavuşma hikayesinin belki de ayrılığı en bastırdığı andır.


İşte ben böyle bir yolculuk hikayesinde tanıdım onu. Ürkek bakışlı, yaralı bir ceylandı. Henüz on yedisindeydi. Nişanlısının aldığı bilezik parlıyordu kolunda en çok. Saçını sımsıkı bir atkuyruğu yapmıştı. Küçük ama dimdik bir duruşu vardı. Üzerinde parlak kumaştan bir gömlek, altında siyah bir pantolon. Yaşına göre değildi hiçbiri. Sadece yüzü. O yaşının da ötesindeydi. Ben karşımda minicik bir kız çocuğu görüyordum. Oysa evlilik hazırlıkları yapıyordu. ‘Kendi rızan mı?’ diye sordum en kısık sesimle. ‘Evet abla’ dedi. Şaşırdım. ‘Çünkü’, dedi, ‘nişanlım Almanya'ya götürecek beni ve ben orada liseye de, üniversiteye de devam edeceğim. Burada kalsam her yaz fındıkta çalışmaktan, çadırda yaşamaktan, kışları da bu viran şehirde, on beş kişiye hizmet etmekten başka ne yaparım ki. Babam, abla, ikinciye evlendi. Anam öldü. Kardeşlerim bana kaldı. Babamdır diyemem bir şey. Okuyordum ben. Anam ölünce aldı okuldan. Sonra bu çocuk yani nişanlım, geldi. Ailesi Almanya'ya göç etmiş bizim mezradandırlar. Babama dedi babası senin kız evlilik çağında diye. Babam da yok dedi önce. Ama sonra iyi dediler. Tamam dedi. Para pulda değil abla gözüm. Çektim çocuğu karşıma. O da benden bir on yaş büyük. Babamdan gizli konuştum. Okutacaksın beni dedim. Başka bir şey istemem.’


‘Sen de inandın mı?’


‘İnandım abla başka çarem var mı? İnandım çünkü ben okumak istiyorum. Kalmam, kalamam buralarda. Fındığın bile yoruculuğunu bizim oraların kavurucu sıcaklarına tercih ederim. Ama kalırsam yok olacağım... Nişanı yaptık, fındık sonu düğün abla bana şans dile ne olur, de ki bu kardeşim okusun ve kurtulsun.’


Sarıldı bana. Orada öylece hiç tanımadığı bir kadına sarıldı. En içten dileklerin duasını ister gibi. Ben de Ona sarıldım. O saçlarında ter ile karışık kına kokusuna. Diledim en temiz ruhumla. Hayallerine kavuş çocuk diye. Ve eline bir parça kağıtta adımı, telefon numaramı ve adresimi sıkıştırdım. Yaz bana diye. Tamam dedi en güzel gülüşüyle. Yazacağım abla...


Yolun ilk dördünde bitiyordu benim yolculuğum. O ise daha en başındaydı. Bir daha ne gördüm, ne de duydum o ceylan gözlüyü. Sadece adı geldi aklıma. Hasret. Ve dedim ki kendi kendime analar hep yaşamadıklarının adını mı verir canlarına. Dedim ki, sen Hasret okusan, kavuşsan isteklerine ve yazsan bir gün bana o gittiğin uzak diyarlardan ve desen ki kavuştum abla isteklerime...



Neriman Ekinci


Facebook Yorumları

YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.