Annelik kesinlikle tozpembe değil! Ve siz bunu bu kadar derinden yaşarken, vicdan azapları, endişeli bekleyişler, soru yağmurları, akıl tutulmaları, gel-gitlerde iken; şu sözü duyuyorsunuz birden: "Sorumluluk ağır geldi ise, alayım ben çocuğu."


İşte o an affetme, salık verme mücadeleniz birden kısa bir süreliğine bir alev topuna dönüşüyor. Evet, çok ağır bir sorumluluk. Keşke her şey ödenen nafakadan ve ayda bir kez görmekten geçseydi. Keşke minicik bir beynin ve kalbin içindeki öfke fırtınalarına, ağlama krizlerine ve "nasıl" ve "ne şekilde" başa çıkmak adına verdiğiniz onca mücadelenin yanına bir de yeni mücadeleler eklenmeseydi.


Anne olmak salt hür seçimim değildi. Kabul. Onu tek başına büyütmek ise hiç değil. Ama aslında; aması da yok. Kesinlikle ve kesinlikle O'nunla nefes aldığım sürece yaşamak hür ve tek seçimim. Tamam, kolay değil hiç bir zaman. Her gün şen şakrak kahkahalar da atmıyoruz. Hatta "korkunç iki" den daha ağır geldi ve geçiyor "korkunç dört." Sinir katsayım bazen tavan yapıyor, hatta çatıyı aşıp göğe yükseliyor.


Haftada bir nefes almak da yetmiyor bazen. Belki iki, üç diyorum kendime. Bazen oldukça öfkeli ve bağırırken buluyorum beni. Dipsiz bir kuyuda gibi hissediyorum kendimi. Sesimi biri duyar da el yordamıyla da olsa yardım eder diye bekliyorum bazen. Çünkü O minik beden sınırlarımı zorluyor malum öğreniyor, hayatı tecrübeliyor şu an kendi dilinde. Bunu yaparken de henüz bilmiyor tabii ki. Onu hem çok seven, hem de kötü polis olmak zorunda kalan taraf olmak zorunda olanın ben olduğunu sadece. Fakat ne olursa olsun O'nu asla bırakmayacağım. En zayıf noktamı öğrendi belki de, kim bilir. O'na zaafım var mı; evet var. Her şey bir yana O bir yana. Dünyam O benim, her şeyim. Tüm bunlara rağmen de üzgünüm; sevgimi yeri geldiğinde dik de durarak, kurallar da koyarak gösteriyorum ben her zaman.


Doğru ya da yanlış benim de anneliğim bu. Ben de bunu öğrendim annemden. Annemin ne kadar çok sevdiğinden beni bir gün bile şüphe duymadım. O da duymuyor biliyorum, hissediyorum bunu. Sadece ilaç içerken ve yemek zamanı biraz kızıyor bana biliyorum. Sevmediği iki şey çünkü ve ben dil döktükçe, sinirlendikçe bir kaos oluyor evde. Hatta bir anda "hıh sevmiyorum seni" dedi bu akşam, sonra da “Ama şakaaa hiç öyle şey olar mı ben seni çok seviyorumm anne!” diye sarıldı. Farklı mı ki bebeğim. Dünyaya getirmiş, canını taşımış olmam falan değil önemli olan. Önemli olan her bir anına verdiğim bunca emek. Geceler boyu başında bekleyişim ve saatin bilmem kaçında uyumuş olursam olayım kurulmuşçasına kalktığım aynı saat. "Anneee" dediğinde biten dert, bazen "ne var" diyesimin gelmesi ama ona rağmen yine de hep duymayı istediğim o tek söz. Kendimi bazı koşullarda bağırırken bulduğum ve yeni yöntemimiz olan "sakinleşme düğmesine" acele ile basışımız. Güldüğünde kara bulutların dağıldığı belki de tek insan. Tüm bunların içinde acaba bir yerlerde hatam var mı, O'nu yetiştirirken yaptığım bir yanlış var mı düşüncesinin sinsice beynimi kemirmesi. Aynı anda gök gürültülü sağanak yağmuru ve güneşi yaşarmışcasına sanki dört mevsim yüreğim.


Buna karşın her sabah yatağımdan gülen bir yüzle uyanma nedenim. Hayata direnme sebebim. Bırakıp gitmeme desteğim. Ağladığında çaresizlikten çırpındığım. Ama bazen de ağlamasına izin verdiğim. Dört yaş da bitecek, sonra beş, altı. Bir bakmışım on beş, yirmi derken… Zaman öyle hızlı akıyor ki. Anlatmak isterdim sana her şeyi. Ama asla. Çünkü dünyaya olan inancını kaybetmemelisin sen de benim gibi. İyiliklere, umuda, güzelliklere olan inancını. Ve sen hep söylediğim şeyden asla vazgeçmemelisin: Sevmekten...


Benim bir dönem duyduğum öfkenin en ufak bir kırıntısı bile olmamalı senin yüreğinde. Ben de bunu hissettirmemek adına verdiğim mücadeleden asla vazgeçmeyeceğim. Elimden ne kadarı gelirse. Biliyorum mükemmel annelik diye bir şey yok. Tıpkı mükemmel hayat olmadığı gibi. Evimiz hep dağınık olacak bir süre. Salonda oturmak için yer arayacağız kendimize. Mutfak masasında oyuncak ayın, banyoda kırmızı vosvosun duracak hep. Tuvalette bile yalnız kalamayacağım bir süre daha. Uyu diye gözünün içine bakacağım. Sonra da özleyeceğim ve gelip öperek uyandıracağım seni gecenin bir yarısı. En esaslı koku olacak senin ekşi, çocuksu, pudralı, sabunlu ten kokun. İneceğiz, çıkacağız, bazen karşı karşıya da geleceğiz. Bazen sevmediğini daha yüksek sesle söyleyeceksin. Eh ne de olsa her şeye "evet" demeyeceğim, tıpkı şimdi olduğu gibi. Bazen parçalı bulutlu olacağız, bazen mutedil dalgalı, bazen de dingin. Fakat yaşayacağız bir hayatı sonuna kadar. Sen seçimlerinde her zaman özgürsün. Hatta bu bir seçim bile değil buna ihtiyaç duyabilirsin. O hayatı da merak etmek en doğal hakkın. Sadece bil istiyorum bir "canım" var ve ne olursa olsun o "canım" asla tükenmeyecek. Bu dozu değişmeyecek, dönüşmeyecek ve gerçekten sonsuzda da var olacak tek gerçek sevgi. Ömrümün sonuna kadar beni, olduktan sonra dönüştürdüğün şeyden, mutluluk duyuyor olacağım. Tüm "ama"larına, "keşke"lerine ve "zorluk"larına rağmen. Çünkü bu içime serpilen toz yapıştı bir kez ciğerlerime. Bir gün yeniden konuşuruz anneliği. Sen şimdi sadece yavaş yavaş, hızında ve anda büyü miniğim...


Ve bir not da buradan çok uzaklara her şeyi isteyebilirsiniz ama "canımı" asla. Lütfen sadece olduğunuz şey olarak kalın bu bize yeter.


Bir not da bize yine ve yeniden: "Annelik=yaşam.”



Neriman Ekinci

Facebook Yorumları

YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!
  • Misafir ne de güzel yazmışsınız.. mükemmel annelik yok, onlar için en iyisini ve en güzelini yapmaya çalışmak var biz anneler için.. sevgiler
    CEVAPLA
  • Misafir teşekkür ederim. belki de sadece bizi de dönüştürmelerine izin vermeliyiz. içimizden geldiği gibi birlikte beraberce ve hayatın her gün kendini yenilediğini unutmadan ve sadece sevgiyle. güzel bir gün dilerim :)
    CEVAPLA

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.