2002 yılının son günleriydi. Yaşadığımız şehirde Aralık ayının soğuğunda dışarıda yapacak fazla bir şey olmadığından ailece alışveriş merkezine gitmiş, yeni yıl dolayısıyla süslenmiş vitrinlere bakıyorduk. Daha çok annemin ilgisini çekecek çalışan kadın kıyafetleri satan bir mağazada dolaşırken bu eteği gördüm. O zamana kadar kot pantolon ve tişört giyerek hayatını sürdüren ben, bir eteği bu kadar çok seveceğimi tahmin bile edemezdim. Hemen annemle babamı çağırıp gösterdim. Benim kadar etkilenmemiş görünüyorlardı. Annem, “Kumaş bile değil bu poşet gibi bir şey. Bu kadar etmez aslında, daha güzel bir şey beğen onu alalım” dedi. Babamsa “Çok beğendin mi, giyecek misin? Giyeceksen alalım” dedi. Cevabım hazırdı. Çok beğendim, giyeceğim. Alalım.


14 yıl olmuş bu eteği alalı... Neredeyse hayatımın yarısı. Geçen gün eski fotoğraflara bakarken fark ettim de, yaz kış, iş yerinde tatilde, arkadaşımın nişanında, piknikte (!) bir eteğin giyilebileceği ya da belki de giyilemeyeceği her yerde üzerimde bu etek var. Hala da haftanın en az iki günü severek giyiyorum. Başka eteğim mi yok? Ya da bu eteği gerçekten mi çok seviyorum? Aslında her ikisi de!


Kıyafet alırken çok beğendiğine ve giyeceğine emin olarak almak lazım. Bir de kullanışlı ve kaliteli olması önemli. “Ucuz mal alacak kadar zengin değilim” diye bir söz vardır ya, ne kadar doğru olduğunu tecrübe ederek öğrendim. Bir tane olsun, iyisinden olsun, uzun yıllar kullanılabilsin. Evden işe işten eve gelip gidip durduğumuz hayatlarımızda her gün farklı kıyafet giymeye çalışıp altına hangi ayakkabının uyacağını düşünmek zaman kaybı değil mi? Ya onları yıkayıp ütülemesi, dolaba sığdırmaya çalışması, bir tane bluz alayım derken katlayıp koyduğun onca şeyin bozulması… Benim tembel olduğumu düşünenler olabilir ama kusura bakmasınlar, ben dünyaya çamaşır yıkayıp ütü yapmaya gelmedim. Yapacak daha önemli işlerim var.


1 yıl önce 30 kiloluk bir bavul ile dünyanın öbür ucuna, Avustralya’ya taşındım. 30 kiloluk bavulumun içinde sadece kıyafet getirdiğimi sanmayın. Nevresim takımı, banyo havlusu, saç kurutma makinesi, yazlık ve kışlık ayakkabı, en sevdiğim çay kupası, 14 yıllık eteğim ve daha pek çok şeyi sığdırdım bavuluma. Yaşadığım ülkede çoğu şey Türkiye’ye göre daha pahalı olduğu için ve çok da güzel olmadığı için bir şey beğenip de almadım. Zaten ihtiyaç da duymadım. 14 yıl önce doğru karar verdiğim için, şimdi siyah eteğimin üzerine bir tişört ya da bir hırka giyip çıkıyorum. Sabahları ne giyeceğim diye düşünmediğim için 5 dakika daha fazla uyuyorum, hafta sonları yıkayacak daha az çamaşırım var, kıyafet dolabım reklam kataloglarındaki kadar temiz ve düzenli. Üstelik alışveriş yapmayarak biriktirdiğim para ile istediğim başka şeyleri yapabiliyorum.


Hemen şimdi dolabınızı açın ve 30 kiloluk bir bavul ile 1 yıl sürecek bir seyahate çıkacağınızı düşünün. Gittiğiniz yerden bir şey alma şansınız yok. Bu yüzden 1 yıl boyunca lazım olacak her şeyi o bavula sığdırmak zorundasınız. Hadi 7 kilo da sırt çantası hakkınız olsun. Onun dışındaki her şeyden kurtulun, ihtiyacı olan birilerine verin. Az eşya daha çok zaman demek. İnanın pişman olmayacaksınız.



Vuslat Guraslan




Facebook Yorumları

YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.