San Francisco İtfaiyesi’ndeki ilk kadınlardandım ben. 12 yıldan fazla bir süre, harabe evlerin kolaylıkla yandığı, çetelerin bıçaklarla dövüştüğü zorlu bir mahallede çalıştım. Sahilden şişmiş bir ceset çıkardım, bir bebeğe kalp masajı yaptım, sayısız dumanlı koridorda süründüm.


İnsanların bu işi yapmak için gereken fiziksel beceriye sahip olup olmadığımı soracaklarını düşünüyordum. Tahmin edemediğim şey ise her şeyden çok duyduğum şu soru oldu: “Korkmuyor musun?”


Cesaretimden şüphe edilmesi, tuhaf ve aşağılayıcıydı. Erkek iş arkadaşlarımın daha önce böyle bir soruyla karşı karşıya kaldıklarını hiç duymamıştım. Görünen o ki korku, kadınlardan beklenen bir duygu.


Bu korku şartlanması, erken yaşlarda başlıyor. Birçok araştırma spor, yürüyüş, açık hava oyunları gibi fiziksel aktivitelerin kızların özgüvenlerine bağlı olduğunu gösteriyor. Buna rağmen kız çocukları, risk içerikli aktivitelerden uzak durmaları için sürekli uyarılıyorlar.


Geçen gün kızını, oğluna kıyasla daha çok uyardığını kabul eden bir arkadaşımla konuştum. “Ama kızım çok sakar” diye açıklamaya çalıştı annesi. Sakar bir çocuğun bile risk alabileceği bir yol yok mudur, diye merak ettim. Arkadaşım, olabileceği konusunda bana katıldı; ancak isteksizce. Annelik içgüdülerinin feminizmle savaştığını ve feminizmin kaybettiğini açıkça görebiliyordum.


Ben de çok sakar bir çocuktum. Aynı zamanda utangaçtım da ve birçok şeyden korkardım. Ama National Geographic izlemeye daldım. Cesaret ve şeref yeminleri edip ülkeyi dolaşan Sör Lancelot ve Yuvarlak Masa Şövalyeleri hakkındaki her şeyi biliyordum. Bu karakterlerin hiçbiri korku hakkında konuşmuyordu. Cesaret, keşif ve heyecandan bahsediyorlardı.


Ben de kötü bir köy yolunda bisiklete atladım ve arabaya çarptım. Buz tutmuş bir tepeden aşağı kaydım, ağaca çarptım. Ailemin telaşlandığını hatırlamıyorum hiç; bu aksiliklerin çocukluğun bir parçası olduğunu anlıyor gibi görünüyorlardı. Talihsizlikler, tekrar denemem gerektiği anlamına geliyorlardı. Korkuya ve fiziksel zorluklara karşı kazandığım her zaferle özgüvenim arttı.


Benim annem, bir istisnaydı. Geçen yıl The Journal of Pediaric Psychology dergisinde yayınlanan bir çalışmaya göre, ebeveynler, yaşamı tehdit etmeyen ancak acile gitmeye sebep olan kazalar söz konusu olduğunda, kız çocuklarına erkeklerden 4 kat daha fazla ‘dikkatli ol’ uyarısında bulunmaya eğilimliler. Mantıklı bir uyarı gibi görünüyor; ancak bu durumun bir dezavantajı var ve bilim insanları bunu vurguluyorlar: “Kız çocukları, yeni beceriler edinmede önemli olan farklı fiziksel aktiviteler deneme konusunda erkekle kıyasla daha tereddütlü olabilirler.” Bu araştırma, rahatsız edici bir gerçeği ortaya koyuyor: Kız çocuklarımızın hem fiziksel hem de duygusal açıdan daha kırılgan olduklarını düşünüyoruz.


Hiç kimse yaralanmaların iyi olduğunu ya da kızların temkinsiz olmalarını söylemiyor. Ancak risk almak, önemlidir. Gözetim altında yapılan tehlikeli aktiviteler, çocuklara sorumluluk almayı, problem çözmeyi ve özgüveni öğretebilir. Dolayısıyla kızlarımızı bu tecrübeler konusunda sürekli uyardığımızda, onları koruyor olmuyoruz. Onları hayata hazırlama konusunda sınıfta kalıyoruz.


Bir kız çocuğu, dizinin yırtılma ihtimalinin itfaiyeci direğine yaklaşmaması için kabul edilebilir bir neden olduğunu öğrendiğinde, konfor bölgesinin dışında kalan aktivitelerden kaçınmayı öğrenir. Bir süre sonra, gerçekte yalnızca heyecanlandırıcı ve bilinmeyen olan birçok durum, fazla ürkütücü olarak görülür. Korku, feminen bir özellik haline gelir – kızların kendi iradeleri ile hissetmeleri ve göstermeleri gereken bir özellik.


Kız çocukları yetişkin olduklarında, bu korku kendini itaat ve ürkekçe karar verme olarak gösterir. Yapmamız gereken ilk şey, bu sinsi korku dilini (dikkat et, çok korkunç!) bir kenara bırakmak, yerine erkek çocuklarına sunduğumuz cesaret ve dayanıklılık terimlerini kullanmak. Kızlarımızı, başta zor ve hatta tehlikeli görünen beceriler konusunda yüreklendirmeliyiz. Ve 10 yaşındaki bir kızın “Çok korkuyorum!” diye çığlık atmasının sevimli olmadığı konusunda.


İtfaiyeci olarak çalıştığım zamanlarda, ara sıra korkuyordum. Elbette ki. Aynı şekilde erkekler de. Ama korku, bırakmak için bir sebep değildi. Korkumu ait olduğu yere koydum – konsantrasyon, özgüven ve cesaret duygularımın arkasına. Ve yanan binalara doğru koştum – arkadaşlarımla birlikte.



Caroline Paul



Facebook Yorumları

YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.