Yıllardır gündüz kuşağında televizyon açmıyorum. Ama annemden, komşumdan, medyadan, aslında her yerden iletişim denen titreşimle edindiğim bilgiler var. Açmıyorum dediysem Seda Sayan’ı, Esra Erol’u filan tanıyorum. Onların çöpçatanlık mazisini ve süregelen hallerini, Esra’nın ‘obaaaaa’ dediği reklama kaç para aldığını, haftalık kazancını filan bir yerlerde okuduğumda ‘hobaaaaaa’ diye şaşırdığımı inkar etmiyorum.


Onları bu derece yücelten ve niyedir bilinmez senelerdir gelen hiçbir kısmeti beğenmeyen eciş akıllı insanlara ve onları büyük bir heyecan ve düğün beklentisiyle izleyen reyting hanelerine de şaşırdığımı dipnot olarak geçiyorum. Ne olduk biz böyle? Tamam oturup Beethoven konçertoları dinleyen bir kültür abidesi toplum da olmayalım ama bu kadar geride bırakan, bu kadar zaman ziyan eden bu yalancıktan aşk hikayelerine niye bu kadar kapılıyoruz?


Seda Sayan yalan söylemez diye mi? İnsan evleneceği insanı televizyona çıkıp arar mı? Daha doğrusu bu kadar acil midir evlenme ihtiyacı? Konu komşusu, arkadaşı, akrabası filan yok mudur gel seni şununla tanıştırayım diyen? Hadi diyelim kimse yok ama 22 yaşında TV’ye çıkıp kısmet aramak niye? Oysa 22 yaş öylesine özel bir dönem ki, elzem bir eş ihtiyacı için erken, adam olmak için geç, üretmek için vakitli! Üretmek derken, belki bir kanaldan teklif filan gelir, reklamda oynanır, sunuculuk yapılır, kolaya konulur beklentisi mi acaba anlaşılan? Ünlü olmak bu kadar amaç mı? Sopa yutmuş Seda Sayan olabilirim hayali mi?


Sonra bir de çeyiz serilen, düğünleri izletilen kadınlar var. Yeni evliler. Başları göğe erdiren bir izdivaçla nasiplenmişler çok şükür! Sırada çoluk çocuk olayı var ama o fasıl başlamadan televizyona çıkıp gelinlik hallerine onay almalılar değil mi? Ne yemişler, ne içmişler, nerde evlenmişler, kınaları nasıl olmuş, evlerine yeni aldıkları koltuk takımını kaç takside bölmüşler? Bunları bilmezsek kültür erozyonuna uğrayabilir, sosyal adabı bilmiyor olmanın ezikliğini yaşayabiliriz gibi…


Sanki televizyonda büyümüşçesine özgüvenli halleri de açıkçası beni dumur ediyor. Ben gibi sus pus tıkanıp kalmıyorlar, ellerini kollarını nereye koyacaklarını biliyor, rakip gördüklerine lafı bir oturtuyorlar ki apışıp kalıyorsun. Tıpkı Seda Sayan gibi… Geçen haberlerde Nusaybin’i terk eden halktan bir genç kızla konuşmuş haberci, evini barkını bırakıp giderken ardında kalan çeyizinin derdinde! Oyuncağının derdine düşen çocuk sanki, kaçarken ağladığın şeye bak! Nasıl bir ülkede yaşadığımızın farkındalığını hala kavrayamadık sanırsam! Doğu yanıyor bir kere, yeni örgütler filan türedi. İnsanlar göç yolunda, kimi içeriye, kimi dışarıya… Her gün onlarca cenaze kalkıyor, yabancıda değiller hani, bizden olanlar gidiyor. 10 dakika bile sürmeyen haber gündeminde senelerdir aynı koltukta kısmetini arayan Hanife kadar değer biçemedik ölene! Yaşları ortalama alsan 22! Hanife’ye evlenecek adam kalmayacak ama Hanife bunu iplemiyor, direniyor… Kültür şoku yaşamıyoruz, kültürsüzleşiyoruz, garipleşiyoruz. İki iğne oyasıyla mutlu oluyoruz olmasına ama kör gözün işlediği, kör yüreğin bildiği türden mutluluk bu! Seda Sayan’ın aşkları gibi… Yalancıktan, botokslu!



denizgorenada




Facebook Yorumları

YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!
  • Misafir Evet bize hayatın her aşamasında empoze edilen türden, botokslu. Çok güzel yazmışsın Arzu.
    CEVAPLA

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.