Bu yolculukta çok önemli, çok garip, çok eğlenceli bir misyonum vardı benim! Gerçekleştirdim ve hüngür hüngür ağladım!


Bir arkadaşım, ilk çocuğunun göbek bağını hatırı sayılır bir üniversitenin bahçesine gömmüş.


“Hülya ya, çocuğun başını mı yaktım acaba, ya çok sıkıcı bir hayatı olursa? Madem Tayland’a gidiyorsun, bari ikincisininkini sana vereyim, gittiğin yerlerde bir tapınak bahçesine falan göm. Hissettiğin yerde. Belki gezgin olur dünyayı dolaşır.”


Göbek bağıydı, sünnet pipisiydi derken bebelerden birinin saçı, birinin dişiyle yola çıktım.


Chiang Mai’de birçok tapınak var. Yola onları aramak için çıkmasan da önüne sürekli bir başkası çıkıveriyor. Hepsi çok güzel çok görkemli fakat bir süre sonra bana hepsi aynı gibi gelmeye başladı.


Görevim büyük. Tapınaklar çok ama bir türlü görevi yerine getiremiyorum. Hem tapınakların bahçesi çok temiz düzenli ve boş. Bir şey gömmeye kalksam gelip sen ne yapıyorsun burada diye tutuklayacaklar diye korkuyorum. Hem de her ne kadar kendimi zorlasam ve o ruh haline getirmeye çalışsam da bir türlü hissedemiyorum. Bir iki tapınakta yine de şansımı denedim. Gördüğüm rahiplerden İngilizce bilen birini bulsam anlatacağım derdimi. Sadece gülümseyip selamlaştık. İngilizceleri de “where are you from” (Nerelisin?)’den öteye geçmedi.


Sonunda zorlamaktan vazgeçtim. Yolculuk uzun, bir yol bulunur elbet…


İki gün önce şehrin alakasız yerlerinden birinde dolaşırken, baktım bir tapınak. İyi bari bir tapınak daha görmekten zarar çıkmaz deyip girdim içeri. Bahçesinde dolaştım önce içine hiç girmeden. Nasıl anlatsam... Farklıydı hissettiğim şey. Diğerlerindeki gibi müze dolaşıyor hissinden ziyade, arka taraftaki daha az düzenli bahçe, kocaman ağaçlar, minik heykelcikler... Kanım ısındı. Tamam dedim burası.


İyi de nereye, nasıl gömeceğim?



Giriş tarafında bir yeri gözüme kestirdim. Tam çiçeklerin yanında da tuktuk denen motor taksilerden biri duruyor. Tuktuk var şoför var gelen giden var. Kalabalığa karışır çaktırmadan gömüveririm dedim. Ben toprağı eşelerken tuktuk şoförü dikmiş gözünü bana bakıyor. Kucağımda bebek sallar gibi yaptım diş gösterdim falan ne anlayacaksa. Anlamadı tabii. Gülüp işime geri döndüm. Sarı çiçeklerin yanına yerleştirdim emanetleri. Bu minik bebeler büyüdüklerinde ister en iyi okullara gitsinler, ister seyyah olup dünyayı dolaşsınlar, yeter ki kalplerinin sesini dinleyip mutlu olsunlar diye dua ettim.



Sonra içeriye girdim. Duama başladım yeniden. Tüm çocuklar özgürce seyahat edebilsin diye başladı duam. Sonra “Hülya ne diyorsun sen” dedim. Ülkemde sokağa çıkamayan çocukları hatırladım, sokağa çıkamadığı halde vurulan çocukları, kendi ülkesinde kendisine ait olmayan bir savaştan kaçan ve İstanbul sokaklarında yalınayak dilenen çocukları… Yaşlar inmeye başladı gözümden… Etrafımda fotoğraf çekip kikirdeyen insanlar kayboldu önce. Hüngür hüngür, ne kadar ağladım bilmiyorum. Binlerce kilometre ötede de olsam, evet her anından keyif de alsam… Görmezden gelmek değil, sadece elimden gelenin en iyisini yapmak…


Sadece insan olduğumuz için birbirimizi sevdiğimiz bir dünya hayal ettim. Çocukların, birbirinin rengini, inancını, kökenini sorgulamadan oyunlar oynadığı gibi, biz de büyük çocuklar olalım ve sadece oyun oynayalım ve hayatın keyfini çıkartalım diye dualar ettim. Birbirimizin inancından, renginden korkmayalım istedim. İlk önce kendi dinimin dualarını okudum, sonra buraya geldiğimden beri sadece turist olarak seyrettiğim, tapınakta diz çöküp eller önde birleştirildikten sonra yere üç kez secde edilerek yapılan duayı yaptım. İnanılan bütün tanrılara seslendim, artık birleşip şu işe bir el atsanız ve biz çocuklar, hem küçük hem büyük çocuklar el ele tutuşup oyun oynasak dedim. Umarım duymuşlardır…



Hülya Tosun

(Facebook'ta Ruhu Bohçada Gezen adıyla takip edebilirsiniz.)



Facebook Yorumları

YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.