Tam zamanlı çalışırken çok dert ederdim; çocuklar okuldan eve geldiklerinde kapıyı ben açamıyorum, diye. Yardımcım Saniye Hanım, "Amaan Hayriye Hanım çok vicdan yapıyorsunuz, onların umrunda değil" derdi ama kendi kendime, "Daha fazla üzülmeyeyim diye böyle diyor" derdim.


Son 3 yıldır, okul dönüşlerinde kapıyı her zaman ben açmaya özen gösteriyorum. Mutlaka gözlerinin içine gülümseyip, o güne dair bir şeyler yakalar mıyım acaba, diye bakıyorum. "Nasılsın, iyi misin? Günün nasıl geçti" diye soruyorum, yanıt hep "İyi geçti" oluyor.


Oğlum, zaman zaman "iyi"nin dışına çıkıp, okulda olanlarla ilgili kendiliğinden bir-iki şey anlatıyor. Ama kızım hiç! Gerçekten... 12 yaş dönemi itibariyle "annesi" olarak bana bu kadar ketum olmasını anlıyorum aslında, fakat me-rak e-di-yo-rum... 5'inci sınıf olarak yeni bir okulda ortaokul yıllarını yaşamaya başladı. Yeni sınıf, arkadaşlar, yeni öğretmenler, işledikleri dersler, yedikleri şeyler, kantin, bahçe, kütüphane, yol boyu konuşulanlar, vs, vs... Biraz abarttım galiba ama benim derdim aslında, onun o gününe dair en güzel, en kötü, en komik, en dramatik anlarını anlatmasını sağlayabilmek...


Anlat ki, o da anlatsın

Bu denli kapalı kutu olmasına alışkınım aslında... Çünkü kızım bana ilkokuldayken de çok şey anlatmazdı. Uzman bir arkadaşım, "Seni örnekliyor, sen gününü aktarmıyorsan, o da aktarmaz" demişti. Ben de bunun üzerine, akşam işten geldikten sonra aralarına oturur, kabaca da olsa bir günümü anlatırdım. Onlar da söylemek istediklerini anlatırlardı.


Sonra sonra bu anlatımlar azaldı, çünkü daha çok birbirimizi görmeye başladık, ortak anlarımız çoğaldı. Fakat özellikle bu yıl, okulların açılmasından bu yana, uzak bir duruş hissediyorum. Kendi kendime "Normal canım, ön-ergenlik" diyorum ama aslında içten içe kaygılıyım.


Bu arada devam ettiğim ebeveyn eğitimi derslerinden birinde; çocuğun, sevgi-saygı-güven çerçevesinde cinsellik de dahil her şeyi anlatabilmesi gerektiği konusu, çocuklarla iletişim sorunu üzerine düşünmeme sebep oldu.


5n1k soruları

Mesleğim icabı 5n1k sorularını çok kullanırım. Ama sorgulayıcı olmamasına çok dikkat ederim, özellikle çocuklarda... Onlarla doğru iletişim kurabilmek için, nedenini bilmek gerekiyor. Ayrıca karşılıklı anlaşma zemini, çoğu zaman soru sorarak elde ediliyor. "Ne, ne zaman, nerede, nasıl, neden ve kim" soruları, "açık uçlu" sorular. Yanıtlarını verirlerse, açıkça bilgileniyorum:


"Bugünkü kukla gösterisini nasıl buldun?"

"Yeni gelen arkadaşın hakkında ne düşünüyorsun?"

"Ödevini ne zaman teslim edeceksin?" gibi...


Ama bu tip sorularda da çoğu zaman konuyu dağıtıyorlar. Özellikle oğlum. 10 yaşın aceleciliğiyle sorduğum sorunun yanıtıyla birlikte başka şeyler de hatırlayıp bir çırpıda anlatmaya başlıyor. Asıl sorunun yanıtı arada kaynıyor. Ben de o zaman "kapalı uçlu" sorularla toparlamaya çalışıyorum konuyu. Bu tip sorulara daha çok ya "evet" ya da "hayır" diyor:


"Gösteriyi beğendin mi?"

"Arda'yı gördün mü?"


Dedektif gibi anne

Bir de "yarı açık sorular" var ki ben çoğu anne gibi su sorularda usta sayılırım artık. Kapalı kutu çocukların ağzından laf almak için çok uygun. Oğluma haftalığını kastederek "Harçlığını harcadın mı?" diye sorduğumda, uyaracağımı zannedip genellikle "Hayır harcamadım" diyerek kestirip atıyor. Ama "Harçlığının hepsini harcamadın, değil mi?" diyorum... "Harcamadım" dedikten sonra anlatma gereği duyuyor; "Kantinden iki nagıt iki de buzluçay aldım, Deniz'le birlikte yedik" deyince, kankalığın böyle bir şey olduğunu düşünüp, için için seviniyorum. Bir de harçlık miktarı konusunda; "20 lira neden yetmiyor?" değil de "Sence ne kadar harçlığa ihtiyacın var?" diye sorunca; almak istediği yeni lego figürlerini, maket arabalarını, görüp almak istediği defteri öğreniyorum. İhtiyaçlarını ve o rakamın neden ona yetmeyeceğini anlıyorum.


Değil mi?

Kızımın arkadaşlarının aldığı sınav sonuçlarını da zaman zaman çok merak ediyorum. Fakat, "Nehir kaç aldı?" dediğimde bu sefer de kıyaslıyormuş gibi oluyorum, o nedenle o tip sorulara girmemeye çalışıyorum. Geçen gün "Nehir'in de puanı yüksek sanırım, değil mi?" dedim."Evet, benden 5 puan fazla aldı" dedi, gülerek. Yani düşündüğüm şeye, bir de "değil mi" ekledim mi, oluyor bu iş...


Ayrıca küçüklüklerinden bu yana çok kullandığım bir başka kalıp daha var; o mu, bu mu? Yemek, kıyafet ya da izleyeceğimiz filmlerde çok kullanırdım, ama bu alanları farklılaştırmam gerekiyor sanırım. Çünkü kızım zaman zaman, cinlik yapıyor artık; "Akşama ne istersin, ıspanak mı pırasa mı" diyorum. Oyunu bozup, "Mantı" diyor. Fakat geçenlerde arkadaşlarıyla ilgili konuşurken sordum, uyanmadan yanıt verdi: "Bu yıl doğum gününe sınıftan Seda'yı mı yoksa Duygu'yu mu çağıracaksın?" dedim, "Tabii ki Seda'yı" deyince, Duygu ile atışmalarının devam ettiğini fark ettim.


Bazen de uzman kişilerin söyledikleri konu hakkında fikirlerini soruyormuş gibi yapıp, onları o bilgiye kenetlediğim durumlar oluyor. Geçen yıllarda diş doktorumuzun önermesiyle onları diş ipiyle tanıştırmak istemiştim. Diş fırçasının yanı sıra diş ipinin de kullanılabileceğini, yeni bir buluş havasında anlatıp sormuştum: "Bilim insanlarının yaptığı araştırmalara göre, dişlerini iple temizleyen kişilerin ömrü daha uzun oluyormuş, sence?.." Teknik bir bilgi olduğundan konuyla ilgili fikirleri yoktu ve söylediğimi kabul etmişlerdi. Henüz oturtamadık ama en azından böyle bir bilgi var kafalarında.


Kısacası soru sorma biçimi, tıpkı yetişkinlerde olduğu gibi ergen ve çocuklarda da farklı etkiler yaratıyor. Yanıtları doğrudan etkiliyor. Biraz yorucu belki ama ben artık şöyle diyaloglar kurmak için kafa patlatmaya kararlıyım:


- Günün nasıl geçti?

İyi.

- Anlatsana biraz...

Aman anne!

- Bugün sınıfta en çok neye güldünüz?

Ali'yi çöp kutusuna atmalarına!..




Hayriye Mengüç

Facebook Yorumları

YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.