Roman yazarı Umberto Eco, bir keresinde, evine gelip zengin kişisel kütüphanesini gören birçok ziyaretçinin “Ne kadar da çok kitap var! Hepsini okudunuz mu?” tepkisini vermelerinden yakınmıştı. Çünkü bu sorular, zeminden tavana kadar ulaşan kitap raflarının gösteriş amaçlı olduklarını ima ediyordu – aslında araştırma için olmalarına rağmen. Okunmamış kitaplar, hareketin olduğu yerdedirler. Yazar Nassim Taleb, bu koleksiyonları onaylayarak ‘anti-kütüphane’ olarak adlandırır; kişinin kitap raflarının maddi durumu elverdiğince ‘bilmediklerini’ içermesi gerektiğini iddia eder. Okunmamış kitap oranının düşmesini de beklemeyin; okudukça, sahip olduğunuz bilgilerin perimeteri artar ve dolayısıyla bilmediklerinizin daha çok farkına varırsınız.


Yakın zamanda İngilizceye çevrilen 1977 tarihli kitabında, Eco bilgeliğinin benzer isabetli parçalarına rastlamak mümkün. Kitabın oldukça itici ismi, “Tez Nasıl Yazılır?” ve daha da kötüsü kitap, kişisel bilgisayar ve internet çağına göre güncellenmemiş. Fakat yine de kitap görünenin ötesinde merak aşılamak ve öğrenebilmeyi öğrenmekle ilgili – doktora yapmıyor olsanız bile. Örneğin Eco’nun ‘kopyalama gerekçesi’ olarak adlandırdığı, yalnızca materyali toplayarak konuyu özümsediğimizi düşündüğümüz hali hangimiz tecrübe etmedik ki? “Bilmediğim birçok şey var.” diyor Eco. “çünkü bir metnin fotokopisini çektim ve sanki okumuşum gibi rahatladım.” Yapılan araştırmalar, bu problemin yalnızca kötüye gideceğini gösteriyor; arama motorlarına erişebilmek, insanları bilmedikleri şeyleri bildiklerine inandırıyor.


Fikirler nereden gelir?

Eco, kitabında çarpıcı yazma tavsiyeleri de veriyor; başlık, giriş ve içindekilerle başlayın gibi. Genelde doğrudan yaratıcı çalışmaya dalmamız söylenir; önce kargaşa yarat, sonra toparla. Ama bu yöntem, yolunuzu kaybetmenize sebep olabilir. Sonuçta, bir yolculuğa çıkarken, “evden öylesine ayrılıp, rastgele yönlere doğru, ayrım yapmaksızın sürmezsiniz.” Bir tür plana ihtiyacınız var; değişim durumunda ise yolculuğun ortasında izleyeceğiniz yolu değiştirebilirsiniz; ama o yol üzerinde değişiklik yapacaksınız, var olmayan yol üzerinde değil. Metaforlarla konuşmak gerekirse, planlama, spontaneliği engelleyen bir kafes değildir; spontane olabileceğiniz daha ilginç yerlere ulaşmanıza yardımcı olan tırabzanlardır.


Fakat Eco’nun en çok vurguladığı nokta, tevazu ve her yöneticinin, iş arkadaşının ya da ebeveynin aklında bulundurması gereken “herkesten bir şeyler öğrenebileceğimiz bilgisi.” Eco’nun hatırladığına göre, kendi doktora tezi için araştırma yaparken, bir noktada ciddi bir şekilde tıkanmış ve mütevazı bir 19. yy. rahibinin eski bir kitabını almış – yalnızca cildi hoşuna gittiği için. Sayfaları tembel tembel çevirirken, çığır açıcı bir buluş yapmasını sağlayan çarpıcı bir fikir ile karşılaşmış. Kim tahmin ederdi ki? Fakat yıllar sonra, bir arkadaşı söz konusu paragrafı görmek istediğini söylediğinde, yüksekteki bir raftan aldığı kitapta, cümleyi bulamamış. Görünüşe göre, rahibin sözleri ile uyarılmış, fikri kendi bulmuştu. İyi fikirlerin nereden geleceklerini asla bilemezsiniz – sizden gelseler bile.


Oliver Burkeman


İngilizce'den çevirdiğimiz bu yazı TheGuardian.com'da yayınlanmıştır.



Facebook Yorumları

YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.